(Dünden devam)

Değerli okurlar, Ramazan ayında zaman zaman oruç meselesi nedeniyle yaşanan tartışmalar, kavgalar üzerine bir değerlendirme yapmak istedim.

Kimi çok saf ama İslam'ın özünden habersiz kişiler, oruç tutmayarak açıkta yiyenlere yönelik yanlışlara sapabiliyorlar.

Batıdaki kentlerde, Ramazan ayında sokaklarda yemek yiyenlerin sayısı hayli fazla olduğundan ve de lokanta cafelerin açık bulunmasından dolayı eski gerilim ve kavgalar tarihe karışmıştır.

Ancak bölgemizde hala az da olsa bu tür hadiseler yaşandığından, İslam'ın oruç hakkındaki bakış açısı hakkında değerlendirme yapmak istedim.

Dünkü yazımda oruçla ilgili ayetleri bilginize sundum.

Allah’ın oruç ile ilgili emirleri Kur’an-ı Kerim’de açıkça beyan edilmiştir.

İçimizden birileri kalkıp Kur’an-ı Kerim’in emri dışında bir hüküm veremez…

İnancımıza göre hüküm ihdas etmek çok vahim bir günahtır…

**

**

YOLCULAR, HASTALAR VAR...

Ramazan ayında tüm lokantaların kapalı olmasını mesela yanlış buluyorum. Oruç tutmayanlara yönelik diyelim ki mahalle baskısı bile kişileri yanlışlara yöneltir.

Allah, oruç ibadetinde insanları özgür bırakmış.

Mazereti olanlar için zaten bir günah yoktur. Mazereti olmayanlardan da dileyen orucunu tutar, sevap kazanır, dileyen tutmaz kefaretini öder veya ödemez, günah kazanır.

İçimizden birileri oruç tutmayan veya açıkta yemek yiyenlere baskı yaparsa, düşünceme göre kendince hüküm vermiş olacaktır ki, 'cehalet mazeret olmazsa', çok büyük vebal altına girecektir.

Dinimize göre dünya bir imtihan.

Kişi oruç tutarak nefsini arındırırken, Allah’a karşı kulluk görevini yerine getiriyor.

Getirir veya getirmez, onu alakadar eden bir durumdur.

Hastalar, yolcular, özel halleri bulunan kadınların oruç tutma zorunlulukları da zaten yoktur. İnsanların tümünün lokantalarda yemek yemeleri diye bir durumun olmadığını biliyorum. Ancak bir kentte tüm lokantaların kapalı olmasını da dine bağlılığın bir göstergesi olarak değerlendirmediğimi de belirteyim.

Zaman geçtikçe olgunlaşıyor, yanlışlarımızı görüyoruz.

Oruç gibi kişi ile Allah arasındaki bir ibadet için tabiri caizse hakim ve savcı olmayalım.

Biz kendi ibadetimize bakalım.

**

**

Çocukluğumda kızgın güneş altında tütün işlerinde çalışıyordum.

Aşırı sıcaklar olduğunda elbiselerimizle kendimizi suyun altına koyarak serinliyor, yaş elbiselerle çapa sallıyordum.

Açlıktan ve susuzluktan bayılma aşamasına neredeyse gelmemize rağmen orucumuzu bozmuyorduk.

Merhum Annem ve halen çok şükür hayatta olan babam ve diğer aile büyüklerimiz, akrabalarımız da o zor şartlarda oruçlarını bozmuyorlardı.

Çok iyi hatırlıyorum; bazı din alimleri, "Kişinin boğazından kan gelmedikçe oruç bozamaz" diye fetva veriyorlardı...

Bu görüş yöremizde çok yaygındı.

Yaşlı ve hastalara bile oruç konusunda fetva veren din alimlerini pek hatırlamıyorum.

Oysa ki dinimizde temel kriter, ölçü; kişinin canına zarar vermemesidir.

Bir tansiyon, böbrek veya kalp hastası eğer zarar göreceğini bile bile oruç tutmaya devam eder de, hayatını kaybederse, oruçtan sevap kazanamayacağı gibi, günah kazanacaktır.

Rabbim ibadetlerimizi rızası için kabul etsin, bizleri riyadan, gösterişten sakındırsın…