Bir zamanlar Toprak Ana, evinde yalnız yaşıyormuş. Yalnız yaşamak zormuş, bu yüzden canı çok sıkılıyormuş. Bir gün kalkmış, gök kralına misafirliğe gitmiş. Sarayın kapısına varınca, gürültüler, patırtılar duymuş. Kapıdaki nöbetçiye, gürültünün nedenini sormuş.

Nöbetçi: “Ne olacak, mevsim kardeşlerin gürültüsü. İkisi kız, ikisi oğlan dört yaramaz çocuk var. Kavga edip duruyorlar.”

Toprak Ana: “Onları bana gönderin, ben yalnızım, biraz da benimle otursunlar” demiş.

Nöbetçi, Toprak Ana’nın isteğini krala söylemiş. Kral da, “Peki” demiş. Toprak Ana bunun üzerine evine dönmüş ve mevsim kardeşleri beklemeye başlamış.

Önce en küçük kardeş gelmiş. Pembe, beyaz saçlı, güzel bir çocukmuş. Toprak Ana’ya, “Benim adım İlkbahar” demiş. Size ufak bir armağan getirdim. İlkbahar, çantasını açmış, çantasından tomurcuklanmış dallar, renk renk çiçek demetleri, cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar çıkarmış.

Çok geçmeden ikinci kardeş gelmiş. Tombul, kırmızı yanaklı bir kızmış. Adı da Yaz’mış. Kardeşine: “Haydi çekil bakalım, bak, ben geldim” demiş. Sonra o da çantasından çilek, kiraz, şeftali, erik gibi meyveler çıkarmış, bunları Toprak Ana’ya sunmuş.

Derken üçüncü kardeş gelmiş. Sarı sapsarı bir çocukmuş. Toprak Ana’ya; ‘Ben sonbaharım, yalnızlığı, sessizliği çok severim’ demiş. Sonra da kuşları kovmuş, her yeri sarıya boyamış. Ortalığa bir sessizlik çökmüş.

Tam bu sırada dördüncü kardeş gelmiş. Çiçekleri, meyveleri dağıtmış, cebinden beyaz bir su çıkarmış, bu suyla her yeri beyaza boyamış. Bir yandan da; ‘Benim adım kış, benim adım kış’ diye bağırıyormuş.

Dört kardeş de Toprak Ana’nın evinden gitmek istememişler. Kavgaya tutuşmuşlar. Ortalık alt üst olmuş. Toprak Ana kızmış. ‘Beni dinleyin’ demiş. ‘Ya sırayla gelin, evimde üçer ay misafir kalın, ya da çekip gidin. Hepinizi birlikte istemiyorum.’

Bunun üzerine mevsim kardeşler düşünmüşler. Aralarında anlaşıp Toprak Ana’ya ‘peki’ demişler. İşte o günden beri sırayla geliyor, Toprak Ana’da üçer ay misafir kalıyorlar.

Rivayet bu ya; o günden beri mevsimler üçer ay kalıp, gidiyorlar. Böylece hem aralarındaki kavgaya son verildi, hem de her mevsim kendine özgü renge boyandı. Ve yıl döngüsünü oluşturdu.

Üç, beş, on derken üç yüz altmış beş gün, altı saat, dokuz dakika, beş saniye’yi bir kez daha geride bıraktık. Yapraklar teker teker koptu takvimlerden, bir yaş daha aldık. Eskidik bir yıl daha, tecrübelerle yenilendik.

Yaşadığımız bu evrende, herkesin kendine ait bir dünyası vardır. Acıları-sevinçleri vardır. Kayıpları-kazanımları vardır. Kendine bile itiraf etmeye çekindiği sırları vardır. “Bir varmış bir yok muş”la başlayan bir de hikâyesi vardır.

Birçoğumuz için yeni yıl; yeni umutlar, yeni hayaller demektir. Her günün sabahında başlar hikâyemiz, her gün batımında kapanır sahne perdemiz.

Yeni bir gün, yeni bir hikaye ise eğer, hikayeniz gönlünüzce olsun, gönlünüzde olan hikayeniz olsun… Yardımlaşama, iyi niyet, dostluk, barış, sağlık, huzur, sevgi, mutluluk, sabır, hoşgörü ve başarı hep sizlerle olsun…