Her gün bu kentin önemli bir yerel sorununa dikkat çekiyorum. Nedense muhataplarım yok. Kentin en önemli sorunlarına dikkat çekip, öneriler sunuyor, hataları, yanlışları eleştiriyorum. İlgililer susuyorlar…

Yıllarca hep böyle oldu. Asbestli su boruları dedim, içme suyunda fenol olduğunu yazdım, oralı olmadılar. Sonra bir anda sorunun farkına vardılar, çünkü Ankara’dan uyarıldılar.

İmar, zemin etüdü diyorum, sanki böyle sorunlarımız yokmuş gibi sessizlikle karşılaşıyoruz. Petrol kirliliği doğamızı tehdit ediyor diyor, adres bildiriyorum, hesabı sorulmuyor.

Kutuplaşmalar yaşanıyor, gerilimler çıkıyor, insan hakları, hayvan hakları dedim, farklı algılar yaratılıyor diyerek önemli analizler yaptım, yeterince kendimi ifade edemedim besbelli. Farklı fikirlere saygı dedim, yine diyorum. Bugün mahalli sorunları yazmayacağım. Farklı fikirlere saygı ile ilgili değerlendirmemi arz edeceğim. Beni tanımak isteyenlere arz olunur:

İnsanlık ailesi sürekli savaşlar, kavgalar ve kargaşalar nedeniyle ağır bedeller ödüyor. Dünyada farklı din, dil, mezhep, fikir ve ideolojileri savundukları için insanlar birbirlerine düşmanca muamelelerde bulunuyorlar…

Bugün biraz fikir tartışması ile okurlarımla bir hasbihal etmek istiyorum. Bu yazıda dünyaya bakış açımı göreceksiniz.

Evet, akıl melekem çalışmaya başladığından beri hep kafamda insanlığın geçmiş ve geleceği adına sorular oluşmuştur.

Nereden geldik, niçin geldik ve nereye gidiyoruz?

Bu soruların cevabını herkes farklı veriyor. İnsanlığın ebedi bir ‘yok oluşa’ gittiğini düşünenler olduğu gibi, ‘ebedi yaşama’ inananlar da vardır.

Öncelikle kesin gerçeği hatırlatmak isterim; kimse bu dünyada ebedi yaşamaya gelmedi. Zaten kimse ebedi yaşamıyor. Sayılı yıllar sonrasında ihtiyarlayıp göç ediyoruz…

Boşuna ve amaçsız bir şekilde dünyaya gelmediğimize inanan birisiyim.

Adına ‘insan’ denilen bir varlık olarak dünyaya gözlerimizi açmış ve sayılı yıllar yaşadıktan sonra ‘ebedi yokluğa’ gideceğimize inananlardan değilim…

İnsan nasıl bir varlıktır, nereden gelmiş, niçin gelmiş ve en önemlisi nereye gidiyor sorusunun cevabını gerçekten de ön yargısız şekilde yıllarca arayan bir kişiyim.

Özellikle gençliğimin ilk yıllarında Kürt meselesi ile tanışmıştım. O dönemlerde Batman’da örgütler, fraksiyonlar vardı. 1978’den itibaren çok yoğun şekilde kitaplar okumaya başlamıştım...

İlk başta Marksizm ve Kapitalizm’e dair sayısız eserleri okumuştum. Mark ve Engels’ten, Lenin’e, Mao’dan Stalin’e kadar fikirlerini araştırmadığım ünlü sima kalmamıştı…

Dostoyevski, Gorki ile başlayıp, karıştırmadığım ve dipnotlar tutarak, bazen şerhler yazarak okumadığım klasik bırakmamıştım…

‘Komünist Manifesto’yu iki saatlik sunumla özetleyebiliyordum…

Yine belli bir dönemde İslam adına sayısız ünlü şahsiyetin eserlerini okuyacaktım.

DİNLER ÜZERİNE ARAŞTIRMA…

Değerli Okurlar, geçen zaman sürecinde anne ve babamdan, yakın akrabalarımdan, köylülerimden tanıdığım İslam gerçeğini araştırmaya başlayacaktım. Bu araştırma sonrasında ‘acaba doğrular başka inançlarda da olabilir mi?’ diyerek kendime sorular sormaya başlamıştım…

Hıristiyanlığı, bu kapsamda Matta, Markos, Yuhanna, Luka ve Barnabas İncillerini ve Yahudiliği, o çerçevede ise Tevrat’ı okuyup araştırmıştım…

‘Mezmurlar’ diye bilinen Zebur’u da okuyup incelemiştim.

Doğruları arayıp bulma, nereden geldik, niçin geldik, nereye gidiyoruz sorularına cevap bulma adına Ezidilerin Mıshefa Reş’ini aramış ve başka dinlerin kutsal metinlerine de hayli kafa yormuştum…

1970 ve 80’li yıllarda Batman’da fikir kitapları yoğun şekilde okunurdu. O zamanlar her kesimin kitaplarını okur, tartışmalarına katılırdım.

Kapitalizm, Sosyalizm, Emperyalizm, İslam kavramlarının sıkça geçtiği yüzlerce eseri okumuş, özetlerini konferanslarda anlatabilecek bir gençtim.

O tarihlerde en çok etkilendiğim yazarlardan bazıları Mısırlıydı.

Emperyalizme karşı çıktıkları ve zulme isyan ettikleri için katledilen merhum Hasan El Benna ve merhum Seyit Kutup’u hep hatırlıyorum…

Bu isimler bazılarına yabancı gelebilir. Çünkü internet dünyasına dalanlar bunları yakından tanımazlar. İngiliz emperyalizmine karşı fikir akımı geliştiren Hasan El Benna ve dava adamı Seyit Kutup’u tanımayan, ama günümüzdeki ünlü sanatçıları ve şarkılarını, şarkı sözlerini hazırlayanları tanıyan gençlik gerçeğini biliyorum.

1980’li yıllarda Merhum Hasan El Benna’nın Risalelerini neredeyse ezbere biliyordum. Yine merhum Seyit Kutup’un Fizilal’il Kur’an tefsiri hala evimdeki kütüphanede duruyor. Merhum Kutup’un ‘Yoldaki İşaretler’ kitabı bugün dünyada milyonlarca kişi tarafından okunmaktadır.

Kendilerini bu değerli şahsiyetlere nispet eden ve yanlışlara düşen pek çok kesim olmuştur. Ancak bu onların yanlış olduğunu göstermez. İstikamet üzerinde gitmeyenler sorumludurlar.

Yine o süreçte Pakistanlı Yazar merhum Ebu Ala Mevdudi’nin de eserlerini okuyordum. Ayrıca Bediuzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatı’na vakıftım. Üstad Bediuzzaman’ın bazı eserlerini defalarca okumaktan bıkkınlık duymadığımı belirteyim.

1991 yılında geçirdiğim bir rahatsızlık sonucu okuduklarımın yüzde 90’ını bir anda unuttum ve adeta beyinde ‘reset’ olayını yaşayacaktım…

Her ne kadar ‘reset’ desem de tamamen her şeyi unutmuş değilim.

Yıllardır çok fazla kitap okumuyorum. Kalan kırıntılarla idare etmeye çalışıyorum…

Yukarıdaki bilgileri vermemin nedenine geleyim.

Bir fikir veya ideolojiyi savunurken önce çok sert düşünce yapısına sahip oluyorsunuz. ‘Benim düşüncem, ideolojim daha iyidir. Diğerleri batıldır’ düşüncesiyle hareket ederken, çok büyük yanlışlara düşme durumunuz söz konusu oluyor. Asla başka fikir ve düşüncelere, ideolojilere karşıt olduğum için misal olarak İslam’ı savunmamışımdır. Doğruyu, insanlığın kurtuluşunu orada bulduğum için iman etmişim.

Tecrübelerimden biliyorum ki geçen zaman sürecinde insan hep olgunlaşıyor, daha hoşgörülü oluyor.

İnsan zamanla daha evrensel bakış açısına sahip olabiliyor ve karşı görüşlere daha yapıcı yaklaşabiliyor. Geçen zaman sürecinde de ‘empati’ yaparak karşıdaki fikirlere rest çekmiyordum. Ancak zaman insanları daha olgunlaştırıyor.

Gençlere tavsiyem şudur; fikir tartışmalarında kırıcı olmayınız. Başkalarını taşıdıkları fikir ve düşünceleri, inançları nedeniyle hemen mahkum etmeyin ve hele düşmanca yaklaşmayın. Düşmanca bakış açıları yüzünden Ortadoğu’da akan kan ve vahşetleri iyi düşünün ve iyi analiz ediniz.

Allah dileseydi hepimizi tek renk, tek düşünceye sahip kılabilirdi.

Her fikir ve düşünceye saygılı olunuz.

Başkalarının düşüncelerine katılmak zorunda değilsiniz ama düşmanlık yapmaya da asla yönelmeyin. Çünkü her insan düşüncesinin doğru olduğuna inanır. Sağlıkla kalınız.