Ülkemizin gidişatı ile ilgili uzun süredir yorumlar yapmadığım malumunuzdur. Oysa ülkenin gidişatı bizim de kaderimizi etkiliyor.

15 Temmuz askeri darbe girişiminin ardından yaşanan ilginçliklerin artması,

ülkemizin olağanüstü hal ile idare edilmeye başlanması,

ispiyoncuların artması,

at ile it izinin karıştırılması,

topluma karşılıksız hizmet verenlerin bile öneriler sunmaktan çekinmeleri,

her devrin şakşakçılarının yine görünür olmaya başlamaları,

siyasi iktidara şirin görünmeye çalışan yazarların kalemlerinden yağ dökülmeye başlanması,

darbe gecesi ortalıkta görünmeyenlerin kendilerini darbe karşıtı olarak pazarlamaları…

Bunlar gibi sayısız örnekler sunabileceğim gelişmeler nedeniyle yapacağım değerlendirmelerin farklı şekilde bir yerlere jurnalleme endişesi söz konusu olunca yerel sorunlara yoğunlaştım.

Uzun süredir yerel sorunları gündeme taşıyor, çözüm önerileri sunuyorum. İmkanlarım ölçüsünde hak ve hakikatı savunuyor, sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalışıyorum.

Ancak son günlerde yaşanan kimi gelişmeler beni fazlasıyla rahatsız ettiğinden, bugün yerel sorunlar üzerinde durmayacağım.

GEMİNİN ALTINI DELMEYE ÇALIŞMAK…

Hepimiz bir gemideyiz. Geminin alt güvertelerinde, en üst katlarındaki herkesin olası yanlışları hepimizi olumsuz etkileyecektir.

Birilerinin iyi niyetle de olsa yapacağı yanlışlar eğer gemiye su aldırtıyorsa, batma durumu söz konusu olacaktır.

Elimde kalem olduğundan kendimi sorumlu hissediyorum. Eğer hiç sesimi çıkarmayacak olursam, vebal altında kalacağıma inanıyorum.

Hadisler konusunda gelenekçilerden değilim. Çok güzel ve özlü sözlerin Peygamberimize ait olduğuna inanıyorum. Hepimiz aynı gemideyiz ifadem üzerine Peygamberimize ait olduğuna inandığım bir hadisi, bir hutbede yapılan açılımı ile bilginize sunmak istiyorum: “Peygamberimiz, dünyayı bir gemiye, bütün insanları da bu gemide yol alan yolculara benzetir. Yolcular kendi içlerinde iki kısma ayrılır. Gemi hareket etmeden önce bu iki grup insan kura ile gemide yolculuk yapacakları yerleri belirlemiş, birinciler üst kısımda, ikinciler ise alt kısımda yerlerini almışlardır. Gemi, tam denizin ortasına vardığında aşağıdakiler güya yukarıdakileri gidip rahatsız etmemek gibi masumane görünen bir bahaneyle su ihtiyaçlarını gidermek için geminin dibini delmek isterler. İşte bu hâl karşısında yukarıdakiler bütün insanlığın ortak malı olan bu geminin delinip su almasına mani olmadıkları takdirde yukarıdakilerle aşağıdakiler hep birlikte helak olacaktır. Ancak önlerine durup hikmetli bir yolla engel oldukları zaman sadece kendileri değil aşağıdakiler de batmaktan kurtulacaklardır.”

Hadisin net metni şöyledir: “Allah’ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer. Bir bölümü geminin üst kısmına düşmüş, diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt kısımda kalanlar, su ihtiyacı olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını gidermektedirler. Onlar şöyle derler: ‘Bizim bölümden bir delik delelim de üsttekilere eziyet etmeyelim.’ Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa, hepsi helâk olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da kurtulur, kendileri de.”

Evet, hepimiz aynı gemideyiz. Birilerinin yanlışları nedeniyle hepimiz ağır faturalar, bedeller ödüyoruz.

Şunu söylemek istiyorum; bir askeri darbe gerişimi yaşandı. Toplumu silahla yönetmeye kalkışanlar hezimeti yaşadılar.

Halkın ekseriyeti darbeye karşı dik durunca, ülkeyi silahla dizayn etmeye, yönetmeye çalışanlar başarısızlığa mahkum oldular…

Halkın bu büyük direnişi, fedakarlığını iyi okumak gerekir…

Bir yılı aşkın süredir darbeci zihniyetle mücadele ediliyor. Olağanüstü hal ilan edildi. Ancak bir türlü normalleşmiyoruz…

Ellerinde kalem tutan bir kısım yazarlar, çizerler, hükümete yanlış istikametler gösteriyorlar. Kendilerini hükümet yanlısı gibi gösterip, aslında siyasi iktidarı başarısızlığa sevk eden önermelerde bulunuyorlar.

Dış politikada ellerinde savaş baltası, Suriye’de savaşı genişletmemizi istiyorlar. İç politikada muhalefet düşmanlığı, daha çok düşman artırma politikasını savunuyorlar…

Başbakan Sayın Binali Yıldırım’ın, 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması ardından yaptığı bir konuşmasını hatırlıyorum. Dostları arttırma, düşmanları azaltma’ politikasından söz etmişti. Kraldan çok kralcı geçinen yazarlar, bir kısım medya, tam tersi bir istikamet için hükümete akıl önermektedirler. Bunun iyi görülmesi gerekiyor.

Hukukun üstünlüğünü, adil yargılamayı, ifade özgürlüğünü, barışı savunan yok…

Bunlar sanki öcü kelimeler olmuş…

Siyasi iktidarı uzun yıllardır ayakta kavramlardı bunlar. Bugün de aynı görüşteyim.

Ülkenin selameti için en çok hukuka, adalete ihtiyacımız var. Bu görüşleri dillendirenler ve hükümete bunun için önermelerde bulunanlar, bana göre en hakiki dostlarıdırlar.

Bu ülkenin pek çok alanda geri kalmasının nedenlerinden birisi de, bana göre yazar-çizerlerimizdir. Ülkeyi idare edenlere geleceğin Türkiyesi için yön veren Yazarları gördükçe, bu yargıya varıyorum.

Ülkenin en çok okunan gazetelerinde günlük yazılar yazan öyle Köşe Yazarları var ki, iğrenirsiniz. Sağdan soldan gelen yazıları derleyerek köşelerini dolduranlar mı, muhabirlikten kalma haber yazma metoduyla yazanları mı, hangisi yok ki!..

Ne yazık ki ülkeyi idare eden politikacılar, böylelerinin etkisinde kalıyorlar. Bu hep böyle olmuştur. Türkiye’ye yön veren böyle yazarımız olduğu müddetçe, daha çook yerimizde sayacağımızdan ve hatta geriye gideceğimizden emin olabilirsiniz…

Ülkeyi idare edenlere doğru yolu gösterecek, hayra götürecek istikamete sevk edecek Yazarlara ihtiyacımız var değil mi?

Ne yazık ki böyle yazarlara itibar eden yok.

Kimlere mi itibar edildi yıllarca?

Kalemlerinden adeta yağ damlayanlara!..

Üzülüyorum, böyle yazarlara sahip olduğumuz için…

Üzülüyorum, ülkemin insanları böyle yazıları okumaya mahkum olduğu için…

Ülkeyi idare edenlerin böylelerinin etkisinde kalmasına da üzülüyorum…

Ferasetli, ilkeli, ahlaklı, ülkenin sorunlarına sağduyu ile yaklaşan, mantıklı ve kabul edilebilir çözümler sunan yazarlara ihtiyacımız var vesselam…