Röportaj: Melek Barış

Hayal mi bıraktılar

1980’li yılların sonlarına doğru bu coğrafyada çok şey değişti ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları için mücadele eden binlerce kişi, insanlık dışı durumlara maruz kaldılar/ kalıyorlar. O günden sonra toplum kayıp hikâyeleri ile tanıştı. O karanlık yıllardan bu güne, binlerce kişi hayatını kaybetti. Binlerce insan kayıp, Binlerce faili meçhul var. Tarifi imkânsız acılar, yarım kalmış yaşamlar var.

Bu kayıp yaşamlarda beklenenler, özlenenler farklı da olsa, akan gözyaşın rengi hep aynıdır. Feryat-figan aynıdır. Yolu gözlenen ya babadır ya anne, ya arkadaştır ya yoldaş, ya sevgilidir ya kardeş… Bu topraklarda, binlerce kadın ya oğlunu, ya kızını, ya kardeşini, ya babasını, ya eşini bekliyor.

21 yıldır eşinden haber alamayan Mansure Şenses, bu coğrafyada yaşayan ve yol gözleyen binlerce kadından sadece biri. Eşi bir sabah evden çıkıyor ve bir daha ondan haber alamıyor. Öldü mü, kaldı mı bilen yok. İki çocuğuyla tek başına yaşam mücadelesi veriyor. Hem anne hem baba olmanın sıkıntılarını çok iyi biliyor. Yaşam koşulları ve sistem hayal kurmasına müsaade bile etmemiş. Mansure, kendisini anlatırken gözleri doluyor.

“Hiç gülmedim, içim hep buruk oldu. Hayal kurmaya vaktim bile olmadı.” diyen Mansure Şenses, bakalım başka neler söylüyor.


ONALTI YAŞINDA EVLENDİRİLDİM

Kaç yaşında olduğumu bilmiyorum. Sonbaharda doğduğumu söylerdi annem onu biliyorum. Kurtalan’ın Tütün köyünde doğmuşum. Bizim köyde tütün ekilmezdi, daha çok buğday yetiştirilirdi. Köyde bahçe de pek yoktu. Neden ‘Tütün Köy’ dendiğini hala da anlamış değilim.

Üç yaşındaymışım köyden ayrıldığımızda. Bu nedenle köyü pek bilmiyorum. Köyden ayrıldığımızdan bu yana bir kez gitmişliğim oldu, başkada gitmedim. 9 kardeşiz. 3’ü kız, 6 ‘sı erkek. Batman’a geldiğimizde halimiz vaktimiz yerindeymiş. Batman’a geldikten 2 ay sonra babam bir trafik kazası geçirmiş. 3 yıl yataktan çıkamamış. Sonra da sakat kalmış, hala da sakatlığı devam ediyor. Buna rağmen yine de çalışmış.

Ben okul okumadım. İlkokulu dışarıdan bitirdim. 16 yaşında evlendirildim. Eşim amcamın oğluydu. Esnaflık yapıyordu. Aramızda yaş farkı pek yoktu. Bana ‘evlenmek istiyor musun?’ diye sorulduğunu çok hatırlamıyorum fakat sorulmuş olmalı ve benim de kabul etmiş olmam gerekiyor ki, evlenmişim. İki yıl kaynanamla oturduk. Daha sonra ayrı eve çıktık. Onlarla hiçbir sorunum olmadı.

Evlendikten üç yıl sonra bir çocuğum oldu. Bir buçuk sene sonra bir çocuğum daha oldu. Böylece bir erkek, bir de kız çocuğum olmuştu. Evliliğimizin  6. yılında eşim bir sabah evden çıktı ve bir daha ondan haber alamadık. 1991 yılından beri eşim ortada yok. 21 yıl oldu. Ne öldüğüne, ne de yaşadığına dair hiçbir bilgi yok.

POLİS BASKI YAPIYORDU

Eşimin askerlik dönemi geldiğinde polis eve gelip eşimi sordu. Neden askere gelmiyor dedi. Daha sonraları baskı yapmaya başladı. “Onu çıkar, getir” diyorlardı. Ben onu nereden bulacağım, siz devletsiniz onu sizin bulmanız gerekiyor. Çok mu hoşuma gidiyor bu durum. İki çocuğumla ortada kaldım. Nerede olduğunu bilmiyorum diyordum. Baskılar psikolojimi bozuyordu. 15 yıl kadar devamlı emniyete çağrılıyordum, eşimi soruyorlardı bana. Bizde karakola gidip ifade veriyorduk. En son dediler ki, ‘karakola devamlı gelmek istemiyorsanız kayıp ilanı verin.’ Peki, benim devamlı buraya geliyor olmam ve sizin onu bana soruyor olmanız kayıp olduğunu göstermiyor mu zaten. Şimdiye kadar ne yapıyordum, kayıp ilanı var diye biliyordum dedim. Sonra bir avukata gittim. Avukatın desteğiyle eşimin kayıp olduğuna dair resmi olarak müracaatta bulundum. Bir daha çağırmadılar ama eşimle ilgili hiçbir bilgi de gelmedi.

BEN DİLENCİ DEĞİLİM Kİ...

Terzilik yaptım. Gecemi gündüzüme kattım ama çocuklarımı kimseye muhtaç etmedim. Kimseden yardım istemedim. Ailemin bile yardımını reddettim. Yardımlaşma fonlarına asla talepte bulunmadım. Ben dilenci değilim ki. Zaten yardım fonlarına da karşıyım. İnsanın eli ayağı tutuyorsa, aklı da yerindeyse kendi işini kendi yaratır. Başkasına gerek kalmaz.

İki çocuğumu da terzilik yaparak okuttum. Kızım hemşire oldu. Oğlum ise Tıp Fakültesi 4. sınıfta okuyor, bitirmesine az kaldı. Terzilik şimdilerde bana biraz ağır geliyor. Gözlerimden dolayı sıkıntı yaşıyorum. Devamlı dikiş makinesinde oturmaktan dolayı bel fıtığı oldum.

Çok çalışmaktan dolayı mutfakla aram da pek istediğim gibi olmadı. Doğrusu yi bir aşçı sayılmam. Evime misafir geldiğinde onu mutfağa sokuyorum. Hep birlikte yemek pişiriyoruz, böylece bu sorunu haletmiş oluyorum. Pek fırsat bulmadım ki mutfağa gireyim de yemekler pişireyim. Terzilik ağır ve yoğun bir iştir. Hele bir de hem anne, hem de baba iseniz…

NE BİTMEZ ASKERLİKMİŞ

Belli bir süre sonra çocuklar, ‘Babamız neden yok, nerede?’ diye sormaya başladılar. Babalarının askerde olduğunu söyledim. Uzun bir süre böyle devam etti. Daha sonra dediler ki, “Herkesin babası askerden geliyor bizim babamız neden  gelmiyor. Ne bitmez askerlikmiş. Herkesin babasının askerliği çabuk bitiyor da, bizim babamızın askerliği neden bitmiyor.” Bazılarının askerliği çabuk biter ama bazılarının da çok geç biter. Sizin babanızın da askerliği çabuk bitmeyenlerden diyordum. “Peki, biz gidip göremez miyiz?” diye soruyorlardı. Hayır, biz göremeyiz. Askerliği bittiğinde o zaten gelecek diyordum.

BABANIZ KAYIP…

Çocuklarımın arasında 1,5 yaş vardı fakat birlikte olsunlar diye, ikisini birlikte okula göndermiştim. Aynı sınıfa yazdırdım. Kızım 5 yaşındaydı okula başladığında. Öğretmen çocuklara “Babanız ne iş yapıyor” diye sormuş. Kızım, “benim babam asker demiş.”

Çocuklar, belli bir yaştan sonra artık ‘Babanız askerde’ cevabını kabul etmemeye başlamışlardı. Bende onlara gerçeği anlatmak durumunda kaldım. Babanız bir sabah evden çıktı ve ondan bir daha haber alamadık dedim. O yok ve nerede olduğunu da bilmiyorum, Babanız kayıp dedim.

Sonrasında çocuklar bu konuda içe kapandılar. Pek sormamaya başladılar. Hala da suskunlar. Fakat bir baba ile çocuğunu yan yana gördüklerinde, gözlerindeki acıyı hala da görebiliyorum. Bu da beni kahrediyor. “Herkesin babası var. Biz ise babamızın nerede olduğunu bile bilmiyoruz’ diyorlar.

RESMİ NİKÂHIM YOKTU

Resmi nikâhım yoktu. Bu nedenle çocuklarımı uzun bir süre kendi üzerime yazdıramadım. Kimliklerinde kaynanam- kayınbabam anne ve baba olarak görünüyordu. Bu çocukların çok zoruna gidiyordu. Daha sonra kimlikleri değiştirdik tabi. Son üç yıldır anne ve babaları hanesinde benim ve babalarının adı geçiyor. Bu bile onları çok mutlu etti. Hiç unutmam; kızım Çanakkale’de hemşirelik okuyordu. Kimliğini ilk aldığı zaman uzun bir mesafeyi farkında bile olmadan yürümüş, normalde minibüsle giderken kimliğine bakmaktan  nasıl vardığının farkına bile varamamış. O kadar mutlu olmuş yani.

KAPI HER ÇALDIĞINDA KALBİM ATAR

Eşimin kayıp olması çok ağır bir durumdur. Birisi ölür ağlarsın mezarına gider fatiha okursun. Bilirsin öldüğünü ve nerede olduğunu bir süre sonra da bu duruma alışırsın fakat bu çok zor bir şey, nerede ve nasıl olduğunu bilmeden bihaber yaşamak. 21 yıldır her kapı çaldığında, eşim olabilir mi? diye heyecanlanırım, ya da acaba kötü bir haber mi diye kalbim atar.

Çocuklar ben üzülmeyeyim diye artık babalarını konuşmaz oldular. Her şeyleri benim üzerimde yoğunlaştı. “Yeryüzünde senin gibi iyi bir anne yok” diyorlar. Gerçi her çocuk bunu annesine söyler ama benim çocuklarım bunu söylerken gözlerim dolar. Ve bana çok bağlılar. Her şeyi onlara vermeye çalıştım bir eksik yaşatmamak için gecemi gündüzüme kattım. Bir eksiklik hissetmesinler diye çok çabaladım ama bir çocuğun babaya olan hasretinin yerini yine de dolduramadım. Bu mümkün olmuyor.

BENİM DURUMUMDA ÇOK KADIN VAR

Kesin bir rakam vermek biraz zor. Fakat yaşadığımız bu şehirde epey kadın var benim durumumda.

ONUN YAŞADIĞINI HİSSEDİYORUM

Ben eşimin hala yaşadığını hissediyorum. Öyle bir his var içimde. Belki bir gün çıkar da gelir umudunu hep yaşıyorum. Ve bu umudumu hiç kaybetmeyeceğim. Bu umudumu kaybettiğim gün ben ölürüm. Eşim çok mükemmel biriydi. 6 yıl birlikte kaldık, bir tek gün bile beni hiç üzmedi.

HAYAL Mİ BIRAKTILAR

Hayal kurmaya vaktim bile olmadı. Hayal mi bırakıyorlar insana. Her şeyim çocuklarım oldu. Tüm çabalarım onları bir yerlere getirebilmekti, çok şükür onu  gerçekleştirdim. Şimdi bir tek hayalim var o da bir sabah kapıyı açtığımda karşımda eşimi görebilmektir.

ÇOK SİGARA İÇİYORUM

Çocuklarım büyüdüğü için şimdi kendime biraz daha zaman ayırabiliyorum. Çok kitap okuyorum. Arada sinemaya gidiyorum. İbadetimi de ihmal etmiyorum. Ne yazık ki, günde iki paket sigara içiyorum. Bir ara sigarayı bıraktım ama sonra tekrar başladım.

KİMSEYE EL AÇMADIM

Kadınlar güçlüdür kendi iradeleriyle her zorluğun üstesinden gelebilirler. Ben çok sıkıntılar yaşadım ama el açmadım. Ailemin yardımını bile kabul etmedim. Benim durumumda olan diğer kadınlarda bunu başarabilir. Hiç kimseye muhtaç olmadan kendi iradeleriyle ayakta durabilirler. Eli ayağı tutuyorsa, sağlığı da yerindeyse ekmeğini taştan bile çıkarabilir. Kimselere el açmalarına gerek kalmaz.

ERKEKLER İZİN VERMİYOR

Kadın yaşamak istiyor. Düşünmek istiyor. Düşünmesine müsaade edilmiyor. Sistem buna izin vermiyor. Erkekler izin vermiyor. Kadına hiçbir şey verilmemiş ki, her şey ondan alınmış. Kadın tek başına doktora bile gidemiyor. Çarşıya alışverişe gönderilmiyor. Buna müsaade edilmiyor. İllaki bir erkeğin onunla olması gerekiyor.

SİSTEM ERKEĞİ EZİYOR

Erkek de kendini ifade edemiyor. Erkeklerde sistem tarafından eziliyor. Erkek ezildiği için kadını da eziyor. Ezilen erkek, bu zayıflığını kadını ezerek kapatmaya çalışıyor. Sisteme gücü yetmeyince bunu kadından çıkarıyor.