Dünden devam

Batman Otogarında kendilerinin Van’dan İstanbul’a getirildiklerini sanan 70 Afgan ve Pakistanlı göçmenin bulunması, insan tacirlerinin ne kadar barbarca, ne kadar insanlık dışı hareket ettiklerinin en somut delilidir…

Tabi insan tacirleri sadece ülkemizde güçlü değil. İngiltere’de bir tır aracı içerisinde 39 cansız bedene önceki gün ulaşıldı…

Van’dan Batman’a kadar 70 insanın nasıl gizlice getirildiğini soruyorum ya, İngiltere’de önceki gün yaşanan hadise, dünyanın başka ülkelerinde de insan tacirlerinin çok güçlü olduğunu gözler önüne serdi…

Yaygın medyada yer alan kısa bilgilere bakalım: “İngiltere'nin güney doğusundaki Essex'te Waterglade sanayi sitesinde bir tırın arkasındaki konteynerde dün ölü bulunan 39 kişiyle ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıktı. İngiliz basını, polis kaynaklarına dayandırdığı haberlerde, kurbanların Çin vatandaşı olduğunu iddia etti. Olayın yaşandığı Thurrock bölgesinin Muhafazakâr milletvekili Jackie Doyle-Price ise paylaştığı Twitter mesajında ‘İnsan kaçakçılığı korkunç ve son derece tehlikeli bir olgu. Umarım Essex emniyeti bu katilleri yakalar ve yargı önüne çıkarır’ dedi.”

Benim ‘insan tacirliği’ dediğim şey, İngiliz Milletvekilinin ifadesinde ‘insan kaçakçılığı’ olarak yer almış.

**

**

Öz yurtlarından kaçıp, gurbet ellere sığınmaya çalışan göçmenlere reva görülen muameleler, geçici dünya hayatında bazı insanların para kazanmak için ne kadar alçalabildiklerini kör gözlere bile göstermektedir…

Kendilerine ‘mülteci’, ‘göçmen’ veya ‘sığınmacı’ denilen insanlar açık denizlerde ve kapalı araçların içerisinde boğulurken hep haber oluyorlar.

Ülkelerinde süren insan hak ihlallerinden kaçan çilekeş insanların serüvenleri genel olarak acılarla son bulmaktadır.

Ancak insanlık ailesi mültecilerin sorunlarına hep duyarsız kaldı. Hala duyarsız kaldığı gibi…

Kafile üstüne kafile aynı dramları yaşamaya devam eden sığınmacılar gerçeği açık değil mi?

Afganistan, Pakistan, İran, Bangladeş ve İngiltere’deki olaya bakılırsa Çin vs ülkelerden kaçan insanlar, hem paralarından, hem de canlarından olmaktadır. Çünkü mülteciler-sığınmacılar veya göçmenler için sektörler oluşturulmuştur.

Büyük paraların döndüğü bu sektörlerde insanlara acıma yoktur…

Bir Avrupa ülkesi diye, onlarca mülteciyi pekala Türkiye’de bir yere bırakabilen insafsızlar var…

**

**

Yıllar önce Batman’a sığınan Suriyeliler, Ezidiler, Afganlar insan hakları cihetiyle uzun süre gündemimizde yer bulmuşlardı.

Batman Valiliği bünyesinde kurulan ‘Batman’daki Suriyeliler İl Koordinasyon Kurulu’nun da bir üyesiydim. Valilikteki söz konusu kurula katkı sunuyordum

Talep üzerine alan çalışması yaparak kentimize sığınan Suriyelilerle ilgili bir rapor hazırlamış ve Valiliğe sunmuştum.

Yine sonraki zaman sürecinde insan hakları için Batman’da duyarlı bazı sivil toplum örgütleri bir araya gelerek ‘İnsan Hakları Batman Platformu’nu oluşturmuştu. O platformun gönüllülerinden biri de bendim.

Büyük emeklerle; ‘Batman’daki Sığınmacı ve Mültecilere İlişkin Gözlem ve Tespit Raporu’nu oluşturmuşlardı. Söz konusu rapor bölgede bir ilkti.

Bu yazımda da o rapordan bazı satırlara yer vermek istiyorum. İşte çok önemli tespitlerimiz: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 3-21. maddeleri arasında ‘birincil kuşak’ insan haklarını sıralamış ve sığınma hakkı birinci kuşak insan hakkı olarak tanımlanmıştır. Evrensel Beyannamenin işleyişi, kavram olarak kabul edilen temel hakların daha sonra ek protokol ve sözleşmelerle güçlendirilmesi ve tanımlarının genişletilmesi şeklinde olmuş bu bağlamda 1951 Tarihli Mültecilerin Hukuki Statülerine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ( 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi olarak da anılır) imzalanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmenin kurucu üyelerinden olup halen EXCOM (yürütme kurulu) üyesidir. Yine mültecilerin hukuki statüsünü güçlendirici nitelikte, 1967 tarihli New York protokolü imzalanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de, gerek komşularında yaşanan savaş, iç karışıklıklar gerekse Avrupa’ya iltica etmeye çalışan mültecilerin geçiş ülkesi olması nedenleriyle on yıllardır, güney ve doğu sınırlarından mültecilerin girişlerine ve iltica taleplerine muhatap olmakta, coğrafi sınırlama nedeni ile bu insanlar ülkemizde ‘Mülteci’ olamamakta ancak, Türkiye Cumhuriyeti onlara ‘geçici sığınma prosedürü’ uygulamaktadır. Bu prosedürde sığınan kişilerin insani koruma altına alınması, zulüm ve ölüm tehlikesi ile karşılaşacakları ülkelerine geri gönderilmemeleri (non refoulement, geri göndermeme ilkesi) söz konusudur.”

Evet, zor duruma düşenlere yardım hem insani, hem dini görevdir. Ancak insan tacirleri, kaçakçıları zulümde sınır tanımıyor, oluşturdukları sektörle mazlumların hayatları ile oynuyorlar. Yıllar önceki bir haber şöyleydi: “Umut tacirleri yaklaşık 200 Pakistanlıyı Yunanistan ve İtalya’ya götürme vaadiyle kandırarak Türkiye’ye getirdi. İddiaya göre, elleri ve ayaklarını zincirle bağlanarak bodruma hapsedilen mülteciler ise polis ekipleri tarafından gerçekleştirilen operasyonla kurtarıldı.”

O gelişme üzerine günümüz için de geçerli olan değerlendirmem ile yazıma son veriyorum: “10-20,50, 100 değil, 200 insandan söz ediliyor… Haber bir dağ başından söz etmiyor. Bu teknoloji çağında, heronlar, droneler, mobese sistemleri gerçeğine rağmen, İstanbul gibi devasa bir kente sokulan ve bodrum katına hapsedilen 200 insan gerçeği hepimizi düşündürmelidir… Güçlü bir sektör oluşturulmadan bu hamle yapılabilir mi? Kim bu sektörün arkasındaki güç? Umut tacirleri eğer 200 insanı ve daha binlerce, on binlerce insanı kentlerimizde gezdiriyor, ülkemizin itibariyle oynuyor, son örnekte olduğu gibi mazlum göçmenleri bodrum katında aç ve susuz bırakabiliyorsa, ivedilikle daha etkin şekilde bunların üzerine gidilmesi gerekmez mi? Batman’a sığınan nice mazlum ve mahrum insanların yaşadıkları sıkıntılarının tanığıyım. Ülkelerini terk edip hayatta kalma mücadelesi veren insanları sömürenler, onlar üzerinden para kazanmaya çalışanlar kadar alçak kimseler olamaz. Bunlarla etkin mücadele için toplumun tüm kesimlerini duyarlı olmaya davet ediyorum. Vicdanen hepimiz sorumluyuz vesselam…