Mevcut bilimsel verilere göre bütün kainatta/evrende, oksijenin, temiz havanın bulunduğu, canlıların solunum yaparak yaşayabildikleri tek gezegen olan dünyada yaşıyoruz.

Irkımızı, rengimizi, dilimizi, coğrafyamızı, anamızı, babamızı, akrabalarımızı seçme irademiz olmadan bu dünyaya geldik…

Bize verilen ömür sermayesi sayılı yıllardır…

Hiç kimse ne kadar yaşayacağına, ne zaman öleceğine dair bir bilgi sahibi değildir…

Şu anda 120 yıl önce dünyaya gelmiş tek bir insan yaşamıyor. Yaşı 70 ve 80 üzeri olan tüm ihtiyarlar ise sağlık sorunları yaşıyorlar…

Ölümlü, fani bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın en varlıklı, zengin insanı olsanız, öteki aleme bir metrelik kefen bile götüremiyorsunuz…

Öteki alem diyorum ya, insanlar bu konuda aynı düşünceyi paylaşmıyorlar. Dinler, insanların öldükten sonra dirileceklerini, iyilerin ebedi saadetle ödüllendirileceğini, kötülerin ise ebedi azapla cezalandırılacağını söylüyor.

Bazı insanlar buna inanmıyor, ‘Ebedi Yok Oluş’ görüşünü savunuyorlar…

Ebedi azap olmasa bile, ebedi yok oluş düşüncesine bile beş dakika yoğunlaşamıyorum. Tüm sevdiklerimizle, canımızdan çok sevdiğimiz aile fertlerimizle ebedi ayrılığı, hele ebedi yok oluşu bir an düşünmek bile beni dünya hayatından anında soğutuyor…

Şu muhteşem kainatı yaratan Allah’ın varlığına yakinen inanıyor, O’na tevekkül ediyorum.

Evet, insan hayatı madem böyle, neyimize güvenerek geçici dünyayı çekilmez hale getiriyor, kendimiz için istediğimizi, diğer insanlar için de istemiyoruz?

Rabbim bizlere şuur, basiret ve feraset versin.

28 ŞUBAT POST MODERN DARBE…

Bugün 28 Şubat.
28 Şubat’a gelip de, post modern darbeyi hatırlamamak mümkün değildir.

28 Şubat’ın zihin dünyamdaki karşılığı, tanımı şöyledir;

Silahına, gücüne, kuvvetine güvenenlerin, diğerlerine zulmetmesidir…

Dünya hayatında, hangi ülkede, hangi coğrafyada kim olursa olsun silahına, gücüne, kuvvetine güvenerek zulmediyorsa, onlar 28 Şubatçıdırlar, o zihniyetin taa kendileridirler…

Evet, 28 Şubat mağdurlarından biriyim. Çünkü o süreçte baskı altına alınmış, dünyevi kimi tehditlerle karşılaşmıştım. Suçum, sadece hakkı ve hakikatı savunmaktı.

Dönemin Başbakanı merhum Necmettin Erbakan’a alenen hakaret edilmesini eleştiren ve bunun yanlışlığını savunan biri olduğumdan baskı altına alınmıştım.

28 Şubat post modern askeri darbenin üzerinden 20 yıldan fazla geçti. Ancak 28 Şubatın hala hesabı sorulmuş değildir. Bugün iktidarda olan dünün mağdurları da bunu açıkça ifade ediyorlar.

Yeni neslin 28 Şubat ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmadığı gerçeğine inanıyorum. O nedenle o süreci tanımak ve hafızayı canlı tutmak gerekiyor düşüncesiyle kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Bu ülkede yapılan darbelerin ve darbe girişimlerinin neye mal olduklarını biliyorsunuz. 1960 darbesinden sonra dönemin Başbakanı Merhum Adnan Menderes ve bazı kabine üyeleri idam edilmişti…

Halk tarafından seçilmiş ve önceki yönetimlere göre halkın gönlünde taht kurmuş Menderes’i idam edenler, ülke için bir de anayasa ihdas ettiler.

12 Mart 1971 muhtırası ile de ülke idaresine yön verilmişti…

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile, ülke yönetimi tamamen cuntacıların eline geçmişti. Darbe yapan Kenan Evren’in, ülkeye bıraktığı miras ortadadır.

12 Eylül, ülkemizin sorunlarını katlandırdı, yeni sorunlar ihdas etti. Ancak darbeciler eski anayasayı beğenmeyip, 1982 anayasasını hazırladılar. O tarihten bu yana ülke askeri darbe ürünü anayasa ile idare edilmektedir. Yapılan bir referandum ve anayasanın bazı değişiklikleri dışında henüz o darbe ürünü yasadan tam kurtulamadık.

28 Şubat 1997 tarihinde ise örtülü darbe ile hükümet görevden uzaklaştırılmıştır…

28 Şubat darbesi ile inançlı Müslümanlara dünya zehir ettirilmiştir. Başörtüleri yüzünden binlerce öğrenci eğitim haklarından yoksun bırakılmış, binlerce çalışan ise kapı dışarı edilmiştir…

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan…

Listeyi böyle uzatabilirsiniz…

1960, 1971, 1980, 1997, 2007…

Listeyi bu şekilde de okumak da mümkün…

İşte bugün hukukun rafa kalktığı, halkın üzerine ağır baskıların getirildiği süreçlerden birisinin yıldönümündeyiz. Bugün 28 Şubat. Sivil yönetimin idaresinden hoşnut olmayanlar, 28 Şubat 1997 tarihinde yeni bir konsept geliştirerek ‘post modern askeri darbe’ denilen süreci başlatmış, ülkeyi idare eden Refahyol Hükümeti şahsında milyonlara zulmedilen bir sürece start verilmişti…

“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” diye güzel bir söz var. İnsanoğlu gerçekten de dünü çabuk unutabilen bir varlıktır. Halbuki geçmişten dersler çıkarmalıyız. Toplumumuzun 28 Şubat sürecini unutmaması gerekiyor…

28 Şubat süreci dayatıldıktan sonra her gün başörtülü insan avına çıkıldı. Dini inancı nedeniyle başörtüsü takanlar işten atıldı, Müslüman kadınlar peruk takmaya zorlandı. Müslümanlar kendi yurtlarında esir ve parya muamelesi gördü. Eski Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 şubat bin yıl sürecek" diye bir açıklama yapmıştı.

O süreçte vahim olaylar yaşandı ve başörtülü Müslümanlar ucube olarak gösterildi. Tüm üniversitelerde, tüm okullarda adeta başörtülü avına çıkıldı.

Yazımın girişinde geçici dünya hayatından söz ettim. Zulmedenler ne kazanıyorlar hiç düşünmezler mi?

12 Eylül darbesini yapanlardan hiçbiri yaşamıyor. 28 Şubatçılar hükümeti devirdi de ne kazandılar?

Sonuç olarak aklımızı kullanmalıyız. Kim zulmediyorsa, kim gücüne güvenerek diğer insanlara baskı uyguluyorsa, hesabı çok çetin olacaktır. Rabbim bizi zalimlere meyledenlerden eylemesin.