Havaların iyice ısınmaya başlamasıyla birlikte Mereto Dağı başta olmak üzere, yöremizdeki tarihi ve kültürel değerleri görmek isteyenlerle karşılaşıyorum.

Pek çok kişi, "Siz yöreyi iyi biliyorsunuz. Sizinle Mereto Dağı'na çıkmak, karşı dağdaki Komk Manastırı'nı ziyaret etmek istiyoruz. Bizlere rehberlik eder misiniz?" şeklindeki taleplerle karşılaşıyorum.

Gerçekten o alanların hayranıyım. Doğayı görmek, doğada dolaşmak, güzel havayı teneffüs etmek isterim.

Ancak uçurumlu yollardan çok korktuğumu her zaman açıkça ifade etmiş biriyim. Hiç kimseyi o tehlikeli uçurumların bulunduğu yollara sevk etmek istemiyorum.

Ayrıca farklı inançlara mensup dini mabetlere yönelik olumsuzluklar gerçeğine de çok üzülüyorum. Mereto Dağı'nın zirvesindeki Manastır harabeye döndüğü gibi, hemen karşısındaki Muş sınırındaki Komk Manastırı'nın ahıra çevrilmiş haline de seyirci kalmak istemiyorum.

Madem tehlikeli uçurumlar nedeniyle o dağlara çıkamıyorum. Hiç olmazsa farklı inançlara saygıya dikkat çekmek için katkı sunmak istiyor ve bu konudaki eski bir değerlendirmemi özellikle il yöneticilerimizin ve tarihi kültürel mirasla ilgili kurum yöneticilerinin dikkatlerine sunmak istiyorum:

**

**

Mereto Dağı'nın zirvesindeki Manastır"Sason-Muş sınırında, yüksek bir dağın zirvesinde bulunan ‘Com’ veya ‘Komk’ Manastırı’nı yıllar önce görüntülemiş, farklı inanç sahiplerinin mabetlerine yönelik çirkin saldırılardan duyduğum rahatsızlığı dile getirmiştim. 2006 yılıydı. Güneydoğu’nun en yüksek dağı olan Mereto’nun zirvesine tırmanmak için Ağustos sıcağını beklemiştik. Kamuoyuna, ‘Sason dağlarında silahlar değil, flaşlar patlasın’ diye anlamlı bir mesaj vermiştik…
Mereto dağının zirvesinde tarihte ilk kez aynı anda çok sayıda flaş patlamıştı…

Basın mensuplarını, Çevrecileri, kültür ve sanat duyarlılığı olanları o zorlu yolculuğa götürmüştük. Uçurumlu yollardan geçtiğimden, hayatımda ölüm korkusunu en çok o gün yaşamıştım. Mereto dağı kanyonundan geçerken ürpermiş, sıcak terler atmıştım…
Bin metre dik yekpare kayalıklardan oluşan uçurumdan geçerken her an aracımızın tekerleğinin dar toprak yoldan çıkacağı korkusuyla bir saatten fazla korkuyla yolculuk yapmıştık. Hele aracımızın bir keskin virajı çıkmak için yarım metrelik dar yerde yaptığı manevrayı ömrüm boyunca unutacağımı sanmıyorum…

COM-KOMK MANASTIRI…
Tam 5,5 saat zorlu bir tırmanış yapmış, Mereto’nun zirvesine çıkmış, orada yıkık, virane bir Manastır harabesinin olduğunu görmüştük. Sonraki yıl Muş-Sason sınırındaki Com-Komk Manastırı’nı görüntülemiştik. O Manastır da harabe gibiydi… Dışarıdan tam bir harabe gibi görünen Manastırın iç mimari yapısı hala harikuladeydi…
O gezilerin amacı vardı. Hem doğa sporumuzu gerçekleştirmiş, hem ilçemizin tanıtımını yapmış, tarihi ve kültürel zenginliklerine dikkat çekmiş, hem korku dağlarına teslim olunmaması için duyarlılık mesajı vermiştik…
Verdiğimiz mesaj yerini buldu. Bizden sonraki yıllarda Mereto etkinlikleri gelenekselleşti. Artık ilçe yöneticilerinin öncülük ettiği etkinliklerde Mereto dağına çıkılıyor. Bizden sonra cesaretin artmasına ve her yıl Mereto’nun zirvesine ziyaretler yapılmasına seviniyoruz. (‘Biz’ derken mensubu bulunduğum çevre, kültür ve sanat derneklerini kast ediyorum.) Önceki gün Com-Komk Manastırı’nın son görüntülerini bir sosyal paylaşım sitesinde gördüğümde fevkalade üzüldüm…
Yıllar önceki Manastır hayvan ağılı olarak kullanılırken, diğer taraftan da hazine avcıları tarafından talan edilmişti. Ancak bu kez gördüğüm Manastırın hali içler acısıydı… O güzelim mimari yapıların yerinde yeller esiyordu… Meğer içimizde ne gaddar, farklı inançlara ne saygısız insanlar varmış da haberimiz yokmuş…
İslam, savaş halinde bile farklı inançlara ait mabetlere-ibadethanelere zarar ermeyi haram saymıştır…
Diyelim ki Hıristiyan bir devlet haçlı seferleri düzenleyerek bize saldırdı. Eğer İslam’a inanıyorsak, onun yüce öğretilerini benimsiyorsak, o haçlı seferi düzenleyen ülkeye savaş açsak bile onların kutsal mabetlerine, kilise ve manastırlarına zarar veremeyiz, vermemekle emr olunmuşuz…
Kim zarar verirse, onunla mücadele etmek de farzdır…
Aynı durum Yahudiler için de geçerlidir. Bir Müslüman savaş halinde bile Yahudilerin Havralarına, Sinagoglarına zarar verirse günahkar olacaktır…
**

**

Ayrıca İslam, savaş halinde bile tarlalarda çalışan işçilere, farklı inanç mensubu kadınlara, çocuklara, ağaçlara, onların meyveli fidanlarına, manastır, kilise, havra, sinagoglara, yani tek tanrılı dinlerin mabetlerine olduğu gibi, orada ibadet edenlere de zarar vermeyi yasaklar, haram sayar ve saymıştır. Bu konuda kesin bilgiye sahibiz…
Hal böyle iken içimizden birilerinin bölgemizdeki farklı inanç mensuplarının mabetlerine yönelik çirkin saldırıları beni oldukça düşündürüyor…
Morkiryakus Manastırı’nın ahır olarak kullanıldığını görmüştüm…
Mereto dağının zirvesindeki manastır viraneye çevrilmişti…
Hasankeyf’teki kilise ve manastırların durumunu söylemeye bile gerek yok, çünkü onların akıbeti de diğerlerinden farksız değildir…
Savaş halinde bile korumamız, cami gibi saygı göstermemiz gereken farklı inanç mensuplarının mabetlerine kimler zarar veriyor?
Kim bunlar?
Kilise ve Manastırları kimler hayvan ağılı yapıyor?
İmamlarımız, din adamlarımız, yöneticilerimiz duruma seyirci kalmamalı, herkes sorumluluk bilinciyle görevini yapmalıdır diye düşünüyorum. ‘Hazine arıyorum’ gerekçesiyle farklı inanç mensuplarının mezarlarından kilise ve manastırlarına kadar köstebek yuvaları gibi kazanlar hakkında neden bir işlem yapılmıyor? Dinimiz İslam’a zarar veren, Müslümanlar hakkında olumsuz algılara neden olanlardan alçaklıklarının hesabı neden sorulmuyor? Tüm toplumumuzu bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum. Din adamlarımız bu konuda halkı bilgilendirmelidir. Mabetlerin savaş halinde bile korunması gerektiği konusundaki ifadelerime katılmayan bir din adamı varsa, onunla her türlü platformlarda tartışmaya hazırım. Çünkü sahih, güvenilir İslam kaynaklarına ve İslam tarihi ile ilgili en sağlam belgelere dayanarak bunları dile getiriyorum. Duyarlı olunması dileğimle.