Batı toplumları ile doğu toplumları arasında aslında çok da büyük farklar yok. Doğu toplumlarının semavi inançları ile batı toplumlarınınki aslında aynı kaynaktan beslenmekte. Her ikisi de Ortadoğu kaynaklı inançlar.
Ancak kökleri aynı olsa da yaşanan toplumsal olaylar sonucu yüzyıllar içinde zaman zaman radikalizm konusunda roller birinden ötekine evirilebilmiştir.
Doğu toplumları bilim ve sanatta zirve yaptığı yıllarda batı toplumları kör bir inancın pençesinde can çekişiyor, tahrif edilmiş İncil ile hüküm veren sapık ruhaniler gerek aforoz ederek bir kişiyi dinden kovarken bazen de mali sıkıntılar ortaya çıktığında cennetten tapulu arazileri de satabilmekteydiler.
Aynı yıllarda İslam toprakları tarihe yön verecek keşifler yapmakta ve yıldız misali bilim insanları yetiştirmekte, Endülüs İslam Devleti ile batı uygarlığının yeniden zirve yapmasına imkân oluşturmaktaydı. Taa ki bu zenginliği kıskanan bazı Hıristiyan din adamları açgözlülük ve İslam bilimini kıskanarak Haçlı Seferlerini tezgâhladılar.
Rönesans ve Reform ile silkelenen batı toplumları artık bilim insanları ve sanatçıları çarmıha geremeyecekti. Dünya yuvarlaktır diyen Galileo bu fikrinden vazgeçmeyecekti.
Maalesef onların vahşice saldırıları sonucu İslam toprakları eski şaşalı günlerini geride bırakacaktı.
Yirminci yüzyıl başında üzerinde güneş batmaz imparatorluk olan Osmanlı büyük haçlı seferleri mantığında olmasa da ondan çok da uzakta olmayan bir anlayışla bölündü, parçalandı ve tarihten silindi.
Daha önce belirttiğim gibi fanatizm bazen batı da, bazen de doğuda yer değiştirmekte.
Şii camisine saldıran Sünni veya Sünni camisine saldıran Şii haberlerini okumuşuzdur.
Yada her ne kadar Sünni inancında yasaklanmış olsa da genelde Şii militanların düzenlediği ve kendilerince şahadet bombacısı diye tabir edilen canlı bombalar da haber bültenlerinde yer etmekte.
Tam ortalık sakinleşti derken bu sefer de Selman Rüşdi Şeytan Ayetleri kitabını yazar.
Olmadı Hollandalı bir meczup karikatür yapar.
Şimdi de denyonun birisi bir film çekmiş. Ortalık toz duman. Sabah bültenlerinde ölenlerin sayısı hızla artmaktaydı.
Böylesine insanlıktan nasibini almamış itlere verilecek en güzel cevap demokratik yollardan yapılacak olan protestolar olmalıdır. Birçok Arap ülkesinden göstericiler polisler çatışıyor. Kardeşim ne günahı var polisin. Adam seni durdurmak zorunda, çünkü toplumsal yaşamı ihlal ediyor, taş ve sopalarla ortalığı savaş alanına çeviriyorsun. Polis ateş ederken göstericilerde taş atıyor ve insanlar ölüyor. Ölende öldüren de aynı inançtan. Şimdi bir kefere için sen nasıl mümin kardeşini öldürürsün.
Fanatizm işte burada devreye giriyor. Peygamber Efendimiz (SAV) ile ilgili bir film karesini çeken zebaniye tepkisini böylesine vahşice dile getiren bir kimse sanmayın ki normal hayatında da çok mütevazı ve dingin bir yaşam sürmektedir. Hayır, bu olamaz. Bir insanın bir yüzü melek, öte yüzü şeytan olamaz. Bu kişi radikal bir fikir ile büyümüş. Küçükken büyüklerinden sevgi görmemiş, evlendiğinde ne karısına insanca davranmış, ne de çocuklarına merhamet gözüyle bakabilmiş. Birçok kuzey Afrika ülkesinde halen sözüm ona İslam adına kız çocuklarının sünneti devam ettirilmektedir.
Birçok dini örgüt militanlarına canlı bomba olmasını şehitlik olarak göstermektedir.
70’lik dedelerle 14’lük sabiler en çok da bu topraklarda evlendirilmektedir.
İlerlemiş yaşına rağmen 4 karısını idare edebilmek adına 50’likten vazgeçip 100’lük viagrayı kullanan ve kalp spazmından gidenler de yok mudur?
İşte böylesine İslami ve vicdani temellerden uzak bir insan prototipinin yapacağı İslami protesto da bu kadar olur. Savaş alanına çevrilmiş sokaklar ve yerde serili insan cesetleri.
Bu filmi çeken kişi ne kadar aşağılıksa buna karşı yapılacak olan eylem de bu kadar aşağılıkça mı olmalı? O görüntüleri izleyen sağduyulu bir Avrupalı biz Müslümanlar için neler hissedecektir?
Dolandırıcılıktan sabıkası olan filmin yönetmeni büyük bir provokasyona sebep olmuştur.
Bu provokasyon sonucu ABD Libya Büyükelçisi tıpkı Kaddafi gibi öldürülmüştür.
Usame bin Ladin Amerikan vatandaşlarını dikkatli olmaları konusunda uyarmıştır.
Tüm dünyada Müslümanlar tepkilerini bir şekilde dile getirmişlerdir.
İslam dinine ve Müslümanlara büyük bir terbiyesizlik yapılmıştır. Bu filmi şiddet ve nefretle kınıyoruz. Ancak şükürler olsun ki Arap ülkeleri gibi ülkeyi savaş alanına çevirmiyoruz.
Samanyolu Tv’de Fethullah Gülen Hoca Efendi bu olaya ilişkin görüşlerini dile getirdi. Kendisine hürmetler ama fikirlerine yine katılmıyorum. Bu elim olaya ilişkin kaleme aldığı yazısında tüm suçun biz Müslümanlarda olduğu gibi bir kanaate varmış. Biz örnek olmamışız, biz Peygamberimizi yeterince tanıtamamışız, biz gerektiği gibi yaşamadığımız için öyle olmuş, böyle olmuş.
Bu görüşe katılmam mümkün değil. Adam Hıristiyan, gitsin kendi dini ile ilgili yorumlar ve kareler yapsın. Niçin benim Kutsalım hakkında yalan yanlış şeyler yapıyor. Tamam, diyebilirsin ki örnek insan, örnek vatandaş ol. İslamiyeti sende gören sevsin de. Ama sapık ruhlu bir keferenin yapmış olduğu filmi de bize mal etme. Bir buçuk milyar Müslüman’ın içinde iyisi de olacak, kötüsü de. Saddam Hüseyin de Müslüman, Abdullah Gül’de. Şimdi bu ikisi aynı mı? Birinin yüzünde kan vardı (Saddam), ötekinin yüzünde nur (Abdullah Gül). Ben şahsen Cumhurbaşkanımıza bakınca yüzünden feyiz alıyorum. İlk hatırladığım cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk’tü. Ondan berisini bilmiyorum. Onca yıl geçti, hiçbirisini sevmedim, sevemedim. Çoğunlukla asker kökenli ve aşırı Atatürkçü. Donuk ifadeli, soğuk, seviyeli ve yurdum insanından çok uzak. Abdullah Gül öyle biri değil.
Konu mecrasından taştı, biliyorum ama dediğim gibi her Müslüman kan akıtmaz ve her Müslüman da bir olmaz. Bu manada güzel ülkem iyi ki diğer Arap memleketleri gibi yıkıcı ve kan akıtıcı bir tarzda dile getirmiyor tepkilerini.
Şu filmi çeken insan müsveddesine gelince. Salman Rüşdi’nin kitapları da önceden pek bilinmez, okunmazken yazdığı aptal kitapla iyi bir reklamazasyon sonucu tüm dünyanın tanıdığı bir isim oluverdi. Şimdi bu kişi de dünyayı böylesine meşgul etmesinden dolayı tanınacaktır. Ancak dolandırıcılıktan suçlu bulunan bu kişi bizim tarafımızdan hiçte iyi bir şekilde anılmayacaktır.
Son olarak saygıdeğer okuyucular, eğer birisi kutsallarımız hakkında bir pislik yapmışsa bu onun fantezi dünyasında yaşadığı hezeyanlarla ilgili olabilir. Bizimle değil. Kim bilir, belki de ilkokuldayken sakallı bir amca kendisine bir lolipop şeker vermiş olabilir. Ya da topu inşaat alanına düşmüş olabilir. Biraz araştırılırsa bu kişinin erken çocukluk evresinde büyük bir travma yaşadığı da görülebilir. Kim bilir?