Yıkıcı Van depremi ile birlikte Türkiye deprem kuşağında olduğunu hatırlamıştı ya, gündem yavaş yavaş soğumaya başladı ve bu facia da 99 Marmara depremi gibi unutulacaktır. Askeri konvoylara bir pusu, ya da Suriye’ye bir hava saldırısı olmayagörsün kimse hatırlamayacaktır yaşananları. Çünkü bizler unutmaya/unutturulmaya müsait bir toplumuz.
Gelelim asıl meseleye. Deprem öldürmez, binalar öldürür. Çok doğru bir söz. Yanlış imar planlarının bedelini ödüyoruz ne yazık ki. Peki, nasıl olmalıydı oturduğumuz evler? On binlerce yıllık insanlık tarihinde depremden en çok zararı kentleşme ile birlikte gören biz değil miydik?
Atalarımız ya bizden çok daha akıllıydı ya da başka bir seçenekleri yoktu ve az zarar ödüyorlardı. Açalım meramımızı:
Mardin’de evler bir tepenin üzerine kuruludur. Son araştırmalarda gösteriyor ki en dayanıklı zeminler dağ tepeleridir. Üstelik yapılan binaların çevre ile ilişkisi gerçeği Mardin’de uygulanmıştır. Yani Mardin’de etrafta bol miktarda taş vardır ve eskilerde evlerini taştan yapmışlardır.
Karadeniz bölgesinde tepelerin üzerine kuruludur evler. Etrafta bol miktarda orman vardır ve oranın insanı da evlerini ağaçtan yapmıştır.
Batman ve çevresinde ne taş, ne de ağaç vardır. Düz ovadır, topraktır çevremiz. Eski evlerimiz de hep kerpiçten yapılmıştı.
Hasankeyf’te çabuk oyulabilen kayalar vardır ve eski insanlar bunları oyaraktan suni mağaralar yapmış ve yaşamışlardır.
Asya’nın birçok uzak ülkesi sulak bölgededir. Filipinler, Endonezya gibi ülkelerde Bambu ağaçları çokça vardır ve evlerde Bambudan yapılmıştır.
Kuzey Kutbunda buz vardır ve Eskimo halkı evlerini buzdan yapmıştır.
Çok sıcak çöllerde yaşayan Arap Bedevileri Sahra’da çadır veya hasır evler yapmışlardır.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şu; çevre şartlarına uygun yapılan imar planları yıkıcı depremlerde insana büyük avantaj sağlıyor. Binlerce yıllık insanlık tarihinde atalarımız buna uymuşlardır. Ama günümüz insanı çevre şartlarını dikkate almamaktadır.
Yerel bir Gazeteci olarak tabii ki konuyu Batman’a getireceğiz. Batman kimi yerlerde altı metrede su çıkan bir yerleşke. Üstelik çevresi sürekli sondajlarla çürütülmüş, köstebek yuvasına çevrilmiştir. Bir zamanlar Belde Mahallesi imara yasaklı bir yerdi. Çünkü toprak zemin çürük ve meyil yüksekti. Ancak daha sonra Belediye buraları imara açtı. Şimdi 8-10 katlı binalar yükselmiş. Bu mahallede benim de evim var. Üstelik oldukça yüksek bir apartman. Ama aldığımız yıllarda bu gerçeğin farkında değildik. Bir depremde halimiz nice olur? bilemiyorum.
Eğer deprem bizim bir gerçeğimizse yapılan binalar çevre şartlarına uygun olmalı. Batman gibi düz tarım arazisi üzerine eskiler gibi tek katlı evler ancak gider. Böyle yüksek binalar yüksek risk demek.
Bir konuya daha değinmekte fayda var. Şu TOKİ denilen kurum ve yetkilileri ülkenin dört bir tarafına binalar dikmekteler. Yakında Van ve Erciş’te de başlayacaklar. Ancak tüm binalar basmakalıp gibi. İstanbul ile Batman, Van ile Trabzon hiç fark etmez, aynı proje. Tek tipleştirmenin bir başka versiyonu. Yahu insan biraz bölgesel motif ekleyemez mi? Karadeniz ormanıyla meşhur. Yap orada ahşap binalar. Ya da Mardin kayasıyla biliniyor, o tarz bir taş motif ekle. Yok, olmaz. İlla ki aynı olacak. Hâlbuki insan bir yerden bir yere gittiği zaman farklılıkları görmek ister. Safranbolu evleri ne güzeldir. Mardin evleri ne şahanedir. Kuşlara yuva olan kerpiç evlerimiz insanın içini nasılda ısıtır.
Memur zihniyetiyle hareket eden TOKİ Başkanı ve kurmayları bir taraftan sağlam binalarıyla övüne dursunlar, öte taraftan ülkenin mozaiğini yok ettiklerinin, memleketi pansiyona, kışlaya çevirdiklerinin farkına ne zaman varacaklar?