Eski Bayramları bu kadar özel kılan sizce nedir?

Neden eski bayramları bu denli özlersiniz?

Bayram denilince aklınıza gelen ilk şey nedir?

Çocukken bayram sabahının heyecanını hatırlıyor musunuz?

Şu an yaşanan bayramları seviyor musunuz?

Eminim bu sorulara vereceğiniz cevaplar sizde acı bir tebessüm bırakacaktır!

Neden mi? Gelin bunu nedenselliğini beraber irdeleyelim.

Psikoloji/Psikiyatri literatüründe konulmayan ama ele alınması gereken bir sendrom “eski bayramlar”. Hele de orta yaş ve üstü bireylerde çok daha belirgin bir şekilde yüzünü gösteren bir sendrom. Daha bayrama girmeden kendi aile bireylerinizden tutun da çevrenizde ki birçok insandan şunu duyacaksındır: “Bayram geliyor gelmesine de, hiçbir tadı, anlamı yok. İçi boşaltılmış gibi. Nerede o eski bayramlar?” Bu cümleler hepiniz için çok tanıdık değil mi? Çünkü istisnasız her ailede duyabileceğiniz kolektif bir tavır.

Paylaşmanın, dayanışmanın, bir araya gelmenin, hoşgörünün, sevginin Nirvana yaptığın günler olarak kabül görülen bayramlar, son dönemlerde amacına çıktığı nedeniyle çok tartışılıyor, çok eleştiriliyor. Dünyanın tümünde git giden artan bireyselleşme geleneksel, kolektif yaşamları ile bilinen Ortadoğu coğrafyasının da kendini ciddi şekilde göstermeye başladı. Doğal olarak da bireyselleşen bir araya gelinemeyen bayramlar da doğmaya başladı. Her geçen zaman bireyselleşen, bencilleşen birey bayram gibi çok özel günlerde aile ile bir arada olmak yerine tatili ya da gözden uzak olmayı tercih edebiliyor.

Hepimizin gözünün önünden kısa bir film şeridi gibi geçmiştir eski bayramlarımız. Derin oyuklar oluşmuşsa da çoğu net bir şekilde görülebiliyor hala. Bilinçaltımız bunu bir yerlerde her zaman saklı tutuyor. Yeri geldiği zaman gün yüzüne çıkıyor böylelikle..

Eski bayram ile yeni bayram olgularını yaratan bizleriz, var ettiğimiz değerlerdir! Kapitalist düzen bu kadar çarkını döndüremiyorken, para gücünü bu kadar hissettiremiyorken, çıkar, yalan çatışmaları bu kadar dominant değilken, tüm bunların toplamı olarak duygularımız daha safken çok daha özel ve anlamlıydı bu özel günler.

Hislerde, gülümseyişlerde yapaylık. Sahte sevgi gösterisinden yorgun düşmüş yüzler, bedenler var artık. Bireyler mutsuz, sevgisiz, gergin, hüzünlü. Ama bunu yapan da yine bizleriz başkaları değil. Para ve güç hırsıyla yoğrulmuş karakterleriyle yaşamı birbirlerine zindan eden kendi kendileri için çekilmez kılan da yine kendileri ne yazık ki. Bayramlar bile vesile olamıyor dolayısıyla da dostlukların yenilenmesine, sevgilerin yeni baştan filizlenmesine. Sevgi tohumu atılmış toprakların suyu çekildi, tohumlar çürüdü çoktan.

Yabancılaşıyoruz kendimize ve değerlerimize! Yabancılaştırılıyoruz birbirimize ve en yakınlarımıza. Yaşamlarımız kendimiz olmaktan sıyrılıyor. Kendimiz olmaktan vücudumuza yerleşen bir virüs gibi yavaş yavaş uzaklaşıyoruz.

Sendrom

Bayramın yaklaştığı günlerde, özellikle de bayram günlerinde orta yaş ve üstü insanlarda çok belli etmeseler de depresif bir ruh hali, umutsuzluk, geçmişe duyulan derin bir özlem, bir daha o duyguları hissedemeyecek olmanın verdiği stres, kendilerinden sonraki nesillerin kaybetmekle yüz yüze kaldığı bu değerleri yaşamayacağı kaygısı bireyden bireye değişmekle beraber kendilerinde bir sendrom yaratıyor.

Gelin beraber küçük bir zaman tüneline girip eski bayramlara bakalım:

Bayram; tatile gitmek değil, ziyaret etmek demekti.

Eş, dost, akrabalardan başlanır, tanıdık tanımadık, dargınlık olsa dahi onlarca eve bayramlaşmaya gidilirdi. Bu durumun yaratacağı toplumsal birlikteliği düşünebiliyor musunuz?

Çocuklar için bayram; yatağının başucunda sabah giyeceği kıyafetlerle uyumak demekti.

Bunu yaşayan nesillerden biri olarak kendimi inanılmaz şanslı hissettiğimi söylemeliyim. Çünkü belki de hiçbir şey o kadar saf duygularla sabahın heyecanını verememişti.

Bayram; eldeki naylon poşetlerle kapı kapı dolaşıp şeker hasılatı yapmak demekti.

Şu an bu satırları okuyan çoğu kişinin gözlerinin içi gülüyordur. Ne harika hatıralar ama! Şu an bunu kaç çocuk yaşayabiliyor ki?

Bayram; geleneksel aile yemeği demekti.

Biz bu kültürü neyse ki hala yaşatmaya çalışan şanslı ailelerdeniz. Anne tarafım ağalar diyarı Gercüş/Batmanlı olduğu için gelenekselleşen parsu/kuzu kaburga dolmasını her bayram ailecek aynı sofrada bir araya gelip yeriz. Bunun verdiği kültürel haz yemeğin çok ötesinde.

Bayram; samimiyetsiz toplu mesajlardan çok toplu bayramlaşmalar demekti.

Özellikle köy yerlerinde belli saatlerde buluşulup küçükler el öper, büyükler bayram harçlığı verirdi. Şu an samimiyetten uzak toplu mesaj ve gönderilen İBAN numaraları var.

Bayram; çok büyük sembolik bir anlam demekti.

Yeni nesil şu an ne dediğimi haklı olarak apartmanlar arasında yaşadığı için anlayamayacak olsa da orta yaş ve üstü bireyler ne söylemeye çalıştığımı, bayramın nasıl bir anlam taşıdığını çok iyi anlıyorlardır.

Şehrimiz Batman tüm bu olumsuzluklara rağmen eski bayramları yaşatmak adına çok kötü bir pozisyonda olduğunu söylemek haksızlık olur.

Ezcümle: Eski bayramlara psikolojik ve sosyolojik açıdan baktığımızda toplum ruh sağlığını iyileştirdiği, olumlu yönde etkilediği, dayanışmayı arttırdığı, paylaşma duygusunu pekiştirdiği, saygının ne denli önemli olduğunu, aile kavramını daha özel kıldığı ve her şeyden öte yapay olmayan duyguları barındırdığı için bu denli özleniyor ve bunları bir daha gerçek anlamda yaşamayacak olmanın vardığı kaygı kişilerde sendrom yaratabiliyor.

Her şeye inat geleneklerimizi koruyabildiğimiz heyecan dolu bayramlara!