Dünden devam

Hafta sonunda Diyarbakır’a yaptığım gezi ile ilgili izlenimlerimi bu yazımda da paylaşmaya devam ediyorum. Dünkü yazımda mısır ekili alanlar üzerine değerlendirmeler yaparken, hem GDO hakkında bilgi paylaşmış, ayrıca ekonomiye katkıyı sorgulamış, su kaynakları üzerindeki etkileri üzerinde durmuştum.

Yine dünkü yazımda duble/bölünmüş yollarımız gerçeğine dikkat çekerek Batman’a yapılan üvey evlat muamelesi gerçeğini sorgulamıştım. Diyarbakır izlenimlerimle amacım kentimizin sorunlarının çözümü için katkı sunmaktır. Bu yazımda diğer izlenimlerimle ilgili değerlendirmem olacak.

Değerli Okurlar, Diyarbakır’da kavurucu sıcaklardan korunmak için 10 gözlü köprü başına gitmiştik. Orada dinlenme yerine hep düşüncelere daldım.

Dicle kenarındaki dinlenme tesislerine baktığımda Batman Çayı Havzası Islah Projesi aklıma geldi…

10 gözlü köprünün taş mimari yapısı dışında hiçbir özelliğini görmedim. Yüzlerce kişinin akın ettiği 10 gözlü köprü çevresinin de çok önemli bir özelliğini gözlemlemedim. Orada Batman Çayı Islah Projesi üzerinde düşüncelere daldım. Dicle’nin iki yakasında tesisler açılmıştı.

Batman’ımızın Diyarbakır’daki Dicle’den hiçbir eksiği yok. Aksine Batman Barajından gelen temiz sular için tedbir alınsa, daha berrak bir suyumuz olacak…

Bilindiği gibi Batman Çayında yıllardır dikkat çektiğimiz, eylem yaptığımız sulamadan kaynaklı bir kirlilik gerçeği söz konusudur. Dicle Nehrindeki kirlilikle ilgili Çevre Raporunu geçmişin Tarım Bakanı Mehdi Eker’e tarafımca sunulmuştu.

Vahşi sulama dediğimiz yöntemle sol sahil sulama kanalından aldıkları cazibeli su ile ekinlerini sulayan çiftçiler, kirli bol suyu yeniden Batman Çayı’na bırakmaktadırlar. Bu nedenle çamur renginde akan su gerçeğine ve kirliliğe tanık oluyoruz.

Gübreleme, ilaçlamalardan kaynaklı kimyasal kirlilik ve Diyarbakır, Batman, Bismil, Silvan ve Kozluk’un evsel atıkları, kanalizasyon lağım suları da eklenince aslında Dicle Nehri çevreyi tehdit etmektedir…

Batman Çayı Islah Projesi hayata geçirilecek olursa çay boyunca pek çok yerde mesire alanları oluşturulacak. Diyarbakırlılar nasıl soluğu on gözlü köprü çevresinde alıyorlarsa, Batman çayı kenarında oluşturulacak dinlenme tesisleri de insanlarımızla dolup taşacaktır. Bunun için acilen çay ıslahının yapılması gerekiyor. DSİ’den bilgi talep etmemize rağmen ıslah çalışması projesi hakkında kamuoyuna bilgi verilmemektedir…

SAHİPSİZ EĞİL!..

Diyarbakır’da ziyaret etme fırsatı bulduğum bir yer vardı ki, bugüne kadar hakkında yeterince bilgiye sahip olmadığım için kendimi eleştirdim…

Diyarbakır’ın ‘Eğil’ ilçesinden söz ediyorum.

Hasankeyf’e benzer yapısı, tarihi, kültürel zenginliği ve doğasıyla Eğil, gerçekten muhteşem bir yerdi…

Eğil hakkındaki bilgilere baktığımda nüfusunun 25 bin civarında olduğunu, ilçe sakinlerinin Kürtçenin Zazakî lehçesini konuştuklarını gördüm. Diyarbakır’dan 45 dakika uzaklıkta (60 KM civarı) bulunan ve peygamber kabirlerinin de olduğu ileri sürülen Eğil hakkındaki bilgileri takdirinize sunuyorum:

“Eğil, Amed'den 50 km uzaklıkta antik bir kent olup tüm güzellikleriyle, Asurlulardan kalma kale ve birçok antik mağara, kral kızı resimlerine ev sahipliği yapan bir ilçedir. Dicle Nehri kenarında kurulan Eğil ilçesi çok sayıda tarihi, kültürel ve doğal güzelliğe sahiptir. Tarihî eserlerin yanısıra, burada yaşadığı rivayet olunan Hz. Zülkifil Peygamber’in, Hz. Elyasa, Nebi Harun, Nebi Alak, Zünnun ve Danyal Peygamber gibi nebi ve evliyaların kabirlerinin bulunması Eğil’i inanç turizmi açısından da önemli kılar. Orta Paleolitik Çağ’dan (M.Ö. 20000-15000) beri yerleşim yeri olarak kullanılmaktadır. Çok sayıda medeniyetin hüküm sürdüğü bu ilçe; kalesi, Asur Kral Mezarları ve Kaya Kiliseleri ile tarihin her dönemine ait izler taşır.

Gezilecek yerleri: Asur Kalesi, Aldır Kalesi, Asur Kral / Kaya Mezarları / Deran Mağaraları, Hamamlar, Su Sarnıcı, Taciyan Camisi, Nisanoğlu Türbesi, Kale Kilise, Süryani Kilisesi, Nebi ve Peygamber Kabirleri, Kasım Bey Kümbeti, Şerbetin Hanı. Gelê(Eğil) ilçesine ‘Peygamberler şehri’ olarak denilmektedir. İlçe tarih boyunca Asurlular, Roma İmparatorluğu, Bizanslılar, Selçuklular, Abbasiler, Osmanlı İmparatorluğu idareleri altında bulunmuştur. Asur Kalesi - Diza Gêlê Asurlular döneminde yapılmıştır. Kale, yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş, üç tarafı derin vadilerle çevrili stratejik bir tepededir. Kalenin üzerinde çok sayıda kuyu vardır. Bu kuyular, kayalar oyularak açılmış ve yağmur suyu biriktirme yöntemiyle kalenin su ihtiyacı karşılanmıştır. Yine kayalar oyularak yapılmış, bugün için bilinen ve görülebilen dört tane de tünel mevcuttur. Bu gizli tüneller, kaleden metrelerce uzaklıktaki vadide bulunan hamama, Dicle Nehri yatağına ve savaş sırasında düşmana görünmeden yeraltından güvenli yerlere varmak için yapılmıştır. Mağaraların çoğu, Dicle Baraj Gölü altında kalan ‘Deran’ denen bölgede bulunur. Baraj suyu altında kalmayan mağaraların bir kısmı bugün de görülebilir. Deran Bölgesindeki mağaralar, kayalara yollar açılıp yolların sağına ve soluna yüzlerce mağara oyularak, meydana getirilmiştir.”

http://www.kurtkulturu.com/cografyamiz/gezilecek-yerler/221/diyarbakir-egil/1

Dicle nehri üzerinde bulunan tarihi Eğil ile Hasankeyf’in kaderinin birbirine benzediğini bu bilgilerden anlıyoruz. Nasıl kıyabilmişler bu tarihi antik kente, doğrusu üzülmemek elde değildir…

Pek çok tarihi yapıtın Eğil baraj gölü altında kaldığını üzülerek öğrendim. Eğil baraj gölü havzasında feribotların dolaştığını gözlemledim. Göl kenarında oluşturulan piknik alanları ve dinlenme tesislerinde her türlü ızgara ve yemek çeşitleri bulunuyordu. Sinirlenince çok yemek yiyen biriyim. Ancak üzüntüden dolayı yemek yemedim. Kaleye çıktık.

Kaleye çıkmak ve gezmek aileler ve çocuklar için büyük riskti. Yaklaşık 700 metre yükseklikten her an düşme riski vardı. Her tarafta su sarnıçları, derin çukurlar, yarıklar ve daracık patika yolda uçurumlara kayma riski vardı. Hiçbir koruma tedbiri alınmamıştı.

Eğil’den mesire alanı ve dinlenme tesislerine inen yolun çevresinde de koruyucu bir önlem yoktu. Dar yoldan inen araçlar büyük tehlikeler yaşıyordu.

Eğil tek kelimeyle sahipsizdi. Bunu ifade etmek için daha orada iken tasarladığım yazımın başlığını ‘Sahipsiz Eğil’ diye ifade etmiştim. Zaten sahibi olsaydı o tarihi yapıtları sular altında kalmayacak, bir baraja feda edilemeyecekti. Eğil ile Hasankeyf’in aynı kaderi paylaşmamasını diliyorum. Eğil’in sahipsizliğine yandım gerçekten. Diyarbakır’daki izlenimlerim hakkındaki değerlendirmelerimden dersler çıkarılması dileğimle.