Dinimiz, çalışmayı emir ve tavsiye ettiği gibi bunu üstün bir fazilet olarak görmüş, tembelliği ve buna bağlı olarak dilenciliği de o ölçüde kötülemiş ve yasaklamıştır.


Kur’an’ın gönderiliş maksatlarından birisi de insanların onurlarını garanti altına almaktır. İnsanın tabiatında dünya malına düşkünlük vardır. İnsan hep benim olsun ve başkası bana muhtaç olsun karakterine sahiptir. Bir avuç insan tok ve refah içinde yaşarken, çoğunluk sefalet ve yokluk içinde yaşar. Dolayısıyla da dilencilik yaşamanın bir parçası haline gelir.


Allah insanlara Peygamberler gönderirken onlara, Cennet ve Cehennem’e götürecek yolları bildirdiği gibi dünyada da nasıl onurlu bir yaşam içinde olacaklarını da bildirmiştir. Bu onurlu yaşamın temel taşlarından birisi de emek harcayarak çalışmak ve dilencilik yapmaktan uzak kalmasıdır.


Cenabı Allah buyurur ki: “Yapacağınız hayırlar, kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler.” (Bakara, 273) Diğer bir ayette de buyrulur ki “Cuma namazı bittikten sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın!”(Cuma:,10)


Görüldüğü gibi Cenabı Allah, muhtaç oldukları halde yüzlerinde belli etmeyen ve dilencilik yapmayan kimseleri övmektedir. Aynı zamanda namaz kılındıktan sonra hemen dağılıp rızık peşinde koşmaları ve tembellik yapmamaları istenmektedir.


Peygamber (s.a.v) de buyurur ki: "Sizden birinizin bir kucak odun toplaması, sonra o odun demetini sırtına yüklenip satması, kendisine verip vermeyeceği belli olmayan bir kişiye gidip istemesinden elbette çok daha hayırlıdır. " (Müslim, Zekat, 107).


Burada da dilenciliğin çirkinliği anlatılmakta ve başka bir iş bulamayanların dilencilik yerine, ellerine bir ip alıp sırtında odun taşımaları ve hamallık yapmaları tavsiye edilmektedir. Çünkü başkalarına yük olmak yasaklanmıştır.


Her Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir… Dediler ki: Ya Resulallah! Verecek bir şeyi olmayan ne yapsın? Buyurdu ki: Kendi el emeğiyle çalışsın, bundan hem kendisi yararlanır, hem de sadaka verir. Dediler ki: Bunu bulamazsa, ne yapsın? Buyurdu ki: O zaman ma’rufu emretsin, kötülükten de uzak dursun. Bu onun açısından sadaka vermek konumundadır.” (Buhari, Zekat, 30)


Burada da insanlar çalışmaya sevk edilip kazanması ve alan el yerine veren el olması emredilmektedir. Bunda başarılı  olamıyorsa tembel tembel dolaşıp yük olacağına, yapabildiği kadarıyla vaktini kötülüklerle mücadeleye harcaması, insanların İslam ahlak ve fıtratı üzerinde kalmaları için katkıda bulunması tavsiye edilmektedir. Çünkü insan, kafasında neyi geçirirse onu takip eder. Baştan itibaren kafasında dilenciliği tasarlayan bir kimse, geçimini temin etmek için dilencilik mesleğini seçer ve yüzünde haya perdesi kalmaz. Bunun çirkin bir meslek olduğunu kavrayıp ondan uzak kalan ise mutlaka başka yerden rızkı verilir. Çünkü hadislerde buyrulur ki: “Dilenmekten sakınmak isteyenleri,  Allah  iffetli kılar. Halka karşı tok gözlü davranmak isteyenleri de Allah, insanlara muhtaç olmaktan kurtarır.”(Buhari Zekat 18,)

 

Dilenciliğin özendirilmemesi için insanların üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor.  İhtiyacı olan kişiler tespit edilmeli. Hatta ona da gerek kalmadan herkes önce kendi akrabalarından, çevresinden ve komşularından ihtiyacı olanları tespit ederek yardımda bulunmalıdır. Herkes bunu yaparsa ‘Ben nereden bileceğim kimin fakir olduğunu!’ gibi bir bahanede ortadan kalkmış olur.


Bu işi yapanların çoğu da İslami yaşamaktan da uzaktırlar. Aslında bunlara vermekle kar yerine zarar getirmektedir.


Bunları anlatırken hiç sadaka verilmesin, yardım yapılmasın anlamında söylemiyorum. Herkes kendi çevre ve yakınlarının durumunu öğrenebilir. Herhangi bir tanığın vasıtasıyla uzaktaki bir ihtiyaç sahibi tespit edilebilir. Yardımlar bu şekilde yapılırsa sevabı da daha fazla olur. Müslümanlar da bu çirkin manzaradan kurtulabilirler. Allah yardımcımız olsun!


"Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur."
Buhari, Zekât 52; Müslim, Zekât 103,