Sokak oyunları, dijital çağın geliştiği dönemlere kadar varlığını sürdürmüş önemli sosyalleşme, bireysel gelişim ve kültürel aktarım unsurlarından biri olagelmiştir. Son olarak 80’li ve 90’lı yıllarda etkin bir şekilde sosyal yaşantımızda var olan sokak oyunlarına, günümüzde ise teknolojik olanaklara erişilemeyen kırsal alanlarda ve gecekondu mahallerinde nadir de olsa rastlanmaktadır.

Günümüzde teknoloji, hayatımızın pek çok yerinde işlerimizi kolaylaştırması bakımından oldukça rağbet görmektedir. Teknolojiye karşı her geçen gün artan bu ilgi karşısında iş dünyasının da iştahı kabarmakta pazarlama kolaylığı ve karlılık bakımından cazip bir sektör haline gelmektedir. Teknolojideki bu ilerlemeden maalesef çocuklarda payını almaktadır. Dünyadaki çocuk sayısı sektörün yoğun ilgisini çekmekte ve kolay ikna edilebilen bu kalabalık teknoloji firmaları için cazip bir pazar olmaktadır. Bu bakımdan çocuklar için vazgeçilmez eğlence olan oyunlar dijital dünyada geliştirilmekte ve hızla yayılmaktadır.  Öyle ki yetişkin pek çok kişi bile bu oyunların bağımlısı haline gelmiş durumdadır. Bu oyunların bazıları eğitici oyunlar olmakla birlikte bazı oyunlarda masum görünebilmek adına eğitsel kılıf adı altında bazı bilinçli ebeveynleri de ikna edebilmek adına geliştirilmektedir.

Peki, gerçekten pedagojik olarak geliştirilen oyunlarda dâhil olmak üzere bu oyun ve uygulamalar çocukların zekâ seviyesinin artmasında ve gelişiminde etkili olmakta mıdır?

Bu sorunun gerçek manada cevabını bulmak için öncelikle bilim adamlarımızın bu konuyla ilgili yerli deney, gözlem ve araştırmalarına ihtiyacımız olacaktır. Ancak böyle kapsamlı bir çalışma olmadığından biz de teknolojinin üretilip geliştirildiği Silikon Vadisi’ndeki uzman kadronun ve geliştiricilerin çocuklarının eğitimleriyle ilgili tutumlarını irdeleyeceğiz. New York Times’ta yayınlanan E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını göndermeyi tercih ettikleri okul, teknolojik bütün araç gereçlerden arındırılmış, klasik eğitim materyalleri ile eğitim-öğretim yapan Waldorf School of the Peninsula okuludur. İsteyen okurlar bunu araştırabilir. Öte yandan bu şirketlerden birinin üst düzey çalışanı, teknoloji konusundaki fikirlerini açıklarken kesinlikle bu tür akıllı tablet, telefon ve uygulamalarının çocukların zekâsını arttırmadığını daha iyi okumayı ve matematiği daha iyi öğreteceği fikrini çok komik bulduğunu belirtiyor. Çocukların dokunarak hissederek öğrenebileceği, el becerisini geliştirebileceği ve bedenini kullanabileceği ortamların zekâyı da öğrenme becerisini de daha iyi arttıracağını ifade ediyor

Finlandiya ve Japonya’da ilköğretim çağında uygulanan eğitim sistemi yukarıda anlatılanları doğrulayan pek çok uygulamaları içeriyor. Öte yandan elektronik araçların zararları tıp dünyasında ispatlanmış bilimsel gerçekler. Sağlık açısından obezite, göz bozukluğu, radyasyona maruz kalma, saldırganlık, tembellik, gerçeklikten uzaklaşma, asosyalleşme, teknoloji ve sosyal medya bağımlılığı gibi pek çok zararı bilinmektedir. Ancak günümüzde bırakın çocukları yetişkinlerin birçoğu bile yukarıda eleştirdiğimiz hataya düşmekte ve bilinçsiz bir şekilde çocuklarını da bu yanlışa sürüklemektedir.

Zararları çok olduğu için teknolojiyi hiç kullanmayalım demiyorum. Ruh ve beden sağlığımızı, sosyal ilişkilerimizi ve kültür dokumuzu bozmayacak oranda dengeli ve bilinçli kullanmak gerektiğini ifade etmeye çalışıyorum. Çocuklar konusuna gelince ilköğretim çağında olabildiğince teknolojiden özellikle tablet ve telefonlardan çocuklarımızı uzak tutmalı ve bu konuda hassas olunması gerektiğini düşünüyorum. 

Eğitimci olarak yukarıda açıklamaya çalıştığım durumun farkında olmakla beraber sosyal etki, çevre faktörü ve çocuğun da yoğun isteği üzerine tablet almak gibi bir hataya düştük. Bir süre sonra çocukta kilo alma, saldırganlık, tembellik ve bağımlılık gibi olumsuz sonuçlarını görünce tableti elinden almak zorunda kaldım. İlk etapta tableti aradıysa da bir iki hafta içinde unutmaya ve tekrardan evdeki oyuncaklarıyla oynamaya, kardeşi ve arkadaşlarıyla daha fazla vakit geçirmeye başladı. Yavaş yavaş kendini toparladı. Derslerdeki başarısı yeniden yükselmeye başladı. Ancak kilo ve fiziksel hantallığı hala devam ediyor. Kısacası çocuklara tablet ve telefon vererek onları mutlu edebileceğini, öğrenme ve zekâ gelişimlerine katkısı olabileceğini düşünmek aslında pek de doğru bir düşünce değil.  Yaşadığımız olumsuz tecrübe ile gerçek anlamda bunun farkına vardım.

Biraz büyüdükten sonra teknoloji ile yakınlaşacakları kaçınılmaz bir gerçek. Ancak onları dış tehditlere karşı koruduğumuz bu savunmasız yaşlarda özellikle de böylesi sinsi zararları olan teknolojik araçlardan da uzak tutmamız gerekmez mi?

O halde ne yapmalıyız?

Bu durumda yapılacak en güzel davranış çocuklarımıza bir zamanlar sokaklarda oynadığımız sokak oyunlarını öğretmek ve arkadaşları ile bu oyunları oynamalarını sağlamak olacaktır. Sokak oyunlarının belki günümüzde modası geçmiş olabilir; ama faydaları saymakla bitmez. Bu oyunları hatırlayarak açıklamaya çalışırsak birdirbir, seksek, ip atlama, yedi kule, misket, topaç, saklambaç, uzuneşek, gazoz kapağı, yakan top, evcilik, çamur vb. pek çok oyun çocukluğumuzun vazgeçilmez ve unutulmaz güzel hatıralarını barındıran oyunlardı. Bu oyunlar, çocuklara kültürel bir miras olarak kalırken ebeveynleriyle de ortak çocukluk anılarına sahip olmak gibi eşsiz bir deneyim edinme fırsatı sağlamış olacaktır. Öte yandan fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden çocukların gelişimine pek çok katkı da sunmaktadır.

Sokak oyunlarıyla çocuklarda paylaşma, cesaret, mücadele, rekabet, özgüven, girişkenlik, hakkını arama, liderlik, sosyal ilişki becerisi, sosyalleşme, iletişim becerisi, takım ruhu,  akran dayanışması, bedensel kinestetik zeka gelişimi, kültürel öğrenme, empati, yardımlaşma, yaratıcı düşünme becerisi gibi kişisel gelişime katkı sağlayan pek çok beceri ve ahlaki değerler kazanılmaktadır.

 Bazı okurların aklına eskiden ortam bu kadar güvenilmez değildi. Temiz bir toplum yapısı vardı. Aileler çocukları sokağa bırakabiliyordu. Şimdi bu kadar çocuk istismarı ve kaçırma vakası varken nasıl sokağa bırakalım düşüncesi gelebilir. Onlara da hak vermekle birlikte benim de yaptığım gibi çocukların sokakta rahatça oynayabilmeleri için uzaktan refakat edebileceklerini hatırlatmak isterim. Öte yandan hayattan çıkardığım dersle sokak oyunlarını çocuklarıma öğreterek onlarla oynuyorum ve bundan müthiş keyif alıyorlar. Çocuklar için en önemli anlardan biri de pedagojik olarak da tavsiye edilen anne babayla etkili ve verimli vakit geçirmektir ki bu da en iyi oyunla sağlanır.

Üstelik sokak oyunlarının en güzel yanlarından biri de yüksek maliyet gerektirmemesidir. Popüler kültürün etkisiyle pazarlanan adı bile sorunlu stres çarkı ve kimyasal açıdan zararlı slime çılgınlığı maliyetli olması ve kimyasal zararı olmasına rağmen rağbet görürken, çamur oyunu maliyet açısından avantajı ve pek çok faydasına rağmen çocuklara neden gösterilmez, oynatılmaz doğrusu anlamış değilim.

Çocuklarımızın iyi yetişip gelişebilmeleri için onları yaşıtlarından, parklardan ve sokaklardan uzak tutmayalım. Tablet, telefon, bilgisayar ve televizyonlara bağımlı, ruhsal açıdan mutsuz, çekingen; fiziksel açıdan şişman ve sağlıksız bireyler olarak yetiştirmeyelim.

Unutmayalım! Sokak oyunlarında hayat var, can var.  Oynayalım, oynatalım.