Bir garip dönemden geçiyoruz. Sert eleştiriler, inanılmaz karşı çıkışlar ve eleştiriler, sinsi sinsi işbirlikleri, akla hayale gelmeyen siyaset oyunları, Nuh deyip peygamber demeyen inatlaşmalar arasında bu yapılanlar demokrasiye sığmaz dediğimiz dönemde ilginç mi ilginç bir darbe girişimi yaşadık.

Kırkpınar meydanında güreşe davet eder gibi siyasilerin birbirlerini demokrasiye ve demokratlığa davet ettikleri dönemde başın çarptığı bir taş akılları başa getirmiş görünüyor.

Bu durum elbette hayra alamet bir durumdur. İnsanların kendilerine gelmeleri ve demokrasinin gereklerine inanmaya başlamış olmaları hayırlı bir adımdır.

Ama ve lakin tıpkı darbe girişimimizdeki ilginçlikler gibi demokrasiye sahip çıkma adına attığımız adımlarda da zaman zaman ve yer yer ilginçlikler yaşadığımızı da kayıt altına almamız gerekmektedir.

Filmi biraz geriye saralım. Ana muhalefet ile iktidar ve cumhurbaşkanlığı arasında sert eleştiriler ve açılan hakaret davaları. Meclis gruplarında ve mitinglerde karşılıklı atışmalar ve selamlaşmanın bile yapılmadığı bir ortam. Muhalefetin diğer partisinde kaynayan kazanlar ve mahkeme kararlarının havada uçuştuğu tehditlerin savrulduğu bir siyasal ortam.

Kürt siyasal hareketi olarak adlandırılan ve Türkiye’deki demokratik kesimlerle hareket eden HDP’nin politika belirlemedeki zorlukları ve bölgemizde yaşanan iç savaş ortamı. Yakılıp yıkılan kentler ve ölen binlerce insan…

İşte tam da bu gergin ortamda sinsi planlar yapan kesim yıllardır devlet içerisine sızdırdığı elemanları ile darbe fırsatı yakaladı. Organizasyonunu kurdu ve girişimini başlattı. Eğer evdeki hesap çarşıya uysaydı demokrasi askıya alınacak, sıkıyönetim ilan edilecek ve insan avı başlayacaktı lakin bu girişim Türkiye’de beğenmediğimiz demokrasi sayesinde halkın alanlara inmesi ve siyaset mekanizmasının bu kez boyun eğmemesi neticesinde önlenmiş oldu.

Bu karşı koyuş sırasında yüzlerce yurttaşımız yaşamını yitirdi. Binlerce insanımız yaralandı. Silahlı kuvvetlerin komuta kademesi esir alındı. Polis teşkilatının kalbine saldırılar düzenlendi. Buna rağmen başarılı olunmadı ve memleket büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş oldu.

Bunun bir sonucu olarak hükümet karşı atağa geçerek ülkeyi karanlığa götürmeye çalışan kesimlere karşı gerekli önlemleri alırken diğer yandan da olabilecek artçı saldırılara karşı halkın meydanlardan ayrılmaması için çağrıda bulundu.

Millet meydanlara sahip çıktı. Siyasetteki aktörler 15 Temmuzdan önce takındıkları olumsuz tavırlarından vazgeçerek birlikte hareket etme noktasında uzlaştılar. Gerek mecliste imzalanan ortak bildiri gerekse Beştepe davetine verilen olumlu yanıt ve yapılan ziyaret siyasetteki buzları bir nebze eritmişe benziyor. Yapılan açıklama ile küçük çaplı bir anayasa değişikliği konusunda siyasi partilerin anlaşmış olmaları da olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir.

Bütün bunlar elbette olumlu gelişmelerdir ve takdir edilmelidir. Lakin siyaset ayağının eksik atıldığını belirtmekte fayda bulunmaktadır. Türkiye sorunlarını çözmeye çalışırken hiçbir kesimi devre dışı bırakma lüksüne sahip olan bir ülke değil ve olmamalıdır. Kürt siyasetinin devre dışı bırakıldığı bir bakış açısı ve yaklaşım demokrasi ve uzlaşma kültürü açısından doğru bir bakış açısı değildir. Parlamentoda bulunan ve seçimle gelen bir siyasal hareketi Türkiye konusunda kararlar alırken devre dışı bırakmak, yok saymak, görmemezlikten gelmek Türkiyenin sorunlarını çözmez.

Üstelik tam da yeniden bir birliktelik havası yakalanmışken, ülkenin dört bir yanında her fikir ve görüşten vatandaşların demokrasiye sahip çıkmaları gerçekleşmişken, siyasal liderler olumlu bir tavır içerisine girmişken yapılacak değerlendirmelerin daha sağlıklı olması gerekmektedir.

Netice itibariyle ülke genelinde ilan edilmiş olan OHAL üç ay sonra bilemediniz altı ay sonra ortadan kalkacak ve normal bir döneme gireceğiz. Normal döneme girdiğimizde her dönem olduğu gibi bu döneminde bir hesap kitap işlemi olacak ve eksi ve artılar değerlendirilecektir. Bu dönemin sonunda yapılacak olan muhasebenin sonuçları da tıpkı halkın demokrasiye sahip çıktığı başarı gibi başarı hanesine katkı sunan bir sonuç olmalıdır.

Bugün alanlara baktığımızda sivil inisiyatiften yana tavır koyan ve demokrasi savunuculuğu yapan birçok kesimin geçmişteki uygulamaları ile bugün ortaya koydukları tavır arasında dünya kadar fark bulunduğunu görmemek için kör olmak gerekmektedir. Buna rağmen düşüncesi ne olursa olsun eğer insanlar demokrasi adına alana gelip etkinliklere katılıyorsa bunu da olgunlukla karşılamak gerekmektedir.

Gün dün böyleydin bugün neden böyle oldun eleştirisi yapacak gün değil. Lakin bugün demokrasi için alanlara çıkan herkesin hukukun üstünlüğü ve demokrasi söz konusu olduğunda laik demokratik cumhuriyet söz konusu olduğunda aynı tavrı sergilemeleri beklenir. Bu günlerde demokraside aşka gelip alanları terk etmeyenler normal süreçte bu aşktan vazgeçerlerse çok kötü bir durumu düşeceklerini de unutmamaları sağlıklı olacaktır. Dileriz ve umarız ki demokrasi aşkımız sonsuza dek aynı coşku ile sürsün. Her alanda ve her antidemokratik tavır karşısında.