Demokrasi nedir diye soruyu sorduk. Google amcanın tarifi özetle şöyle;”Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir.” 

Demokrasi, “Ana yurdu eski yunandaki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir. Fakat diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir.”

Günümüzde de her ne kadar bazı entel ve danteller kendi oyları ile başka bir yurttaşın oyunun aynı değere sahip olmasından hoşnut olmasalar da görünen odur ki halkın tercihi demokrasiden yanadır.

Yalnız ülkemizdeki demokrasi anlayışında bazı eksik ve aksaklıkların bulunduğu da aşikâr. Bu eksiklikler giderilmediği sürece de özgürlükçü, eşitlikçi, ayırımsız, şeffaf bir demokratik yönetimden söz etmemiz zorlaşıyor.

Çünkü bu çarpıklıklar içerisinde herkes ipi kendine doğru çekmekten yana tavır takınıyor. Oysa işin özü böyle değil. Tanımdan da anlaşılacağı gibi tüm üye veya vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit haklara sahip olmasından bahsediliyor. Bazıları bunun sadece oy vermekle sınırlı kalmasından yana. Yani vatandaş sandığa gidip oyunu verdikten sonra demokrasi gerçekleşmiştir ardından kim kazandıysa istediğini yapar mantığı. Oysa demokrasi önceki cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de bir açıklamasında söylediği gibi “sadece seçimden ibaret değildir.” Bir bütündür ve bütün unsurları ile uygulandığında güzelliğini gözler önüne serer.

Özgürlükçüdür, insanların düşüncelerini şiddete başvurmadıkları sürece açıklamalarında bir mahsur görmez. İktidar erkinin vatandaşlar üzerinde kılıç gibi kullanılmasına hoş bakmaz. Kanunların egemenlerin yerlerini pekiştirmek için kullanılmasına veya çıkarılmasına doğru demez. Yarar bireysel olarak değil toplumsal olarak düşünülür. Bu yüzden hak gasplarını onaylamaz.Basına örtülü sansür uygulatmaz.

Eğer demokrasiyi bir yaşam şekli olarak değil bir seçim olarak görme eğilimi gösterirsek o zaman dünyadaki diktatörlerin tamamını haklı olarak görmemiz gerekecek. Çünkü bu diktatörlerin büyük bölümü seçimler sonucunda sandıkta birinci olarak çıkmışlardır. Hitlerin sandıktan çıkmadığını söyleyen var mı?

Ya da ülkemizden bir örnek 12 Eyül’ün mimarı Evren paşa cumhurbaşkanlığı seçiminde %90’lara varan bir kabul oyu ile o makama oturmadı mı?

Peki demokrasiyi sandıktan ibaret görüp, seçimden ibaret görüp Hitler diktatör değildi, Evren demokrat bir liderdi diyebilen insan sayısı ne kadar?

Seçim elbette demokrasinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu yöntem sayesinde vatandaş veya yurttaş tercihini kullanmaktadır. Ancak vatandaş bu tercihini yaparken göz önünde bulundurduğu kriterlerde bir değişim olduğunda bu tercihini değiştirme şansına da sahip olmalıdır. Bunu kendisi belirleyebilmelidir. Bu tercih yapıldıktan sonra o an için desteği alan kesim oyunu kendi belirleyeceği kurallara göre oynamaya başlar ve vatandaşın tercihini kendine göre yorumlamaya başlarsa ve eşit koşullarda tekrar sandığa gelmeye yanaşmazsa o zaman durup düşünmek gerekiyor.

Türkiye 7 Haziranda bir seçime gitti. Kendi tercihi ortaya koydu ve seçtiklerini meclise gönderdi. Dedi ki haydi uzlaşmaya gidin ve ülkeyi birlikte yönetin. Ancak uygulama böyle olmadı. Ülkeyi ya ben tek başıma yönetirim ya da bu sonucu kabul etmem mantığına gelindi. Kandırmacalı koalisyon çalışmaları yürütüldü. Rakip partilerin içine nifak tohumları konulmak istendi. Gizli örtülü çalışmalar yürütüldü sonuçta zaman doldu hadi yeniden seçime gidiyoruz kararına dönüldü. Oysa yapılması gereken bu değildi. Nasıl ki Sayın cumhurbaşkanı kendi partisine haklar tanıdı diğer partilere de bu hakkı tanıması gerekiyordu.  Kendisine yönelik eleştiri ve bakış tarzını ülke yönetimine yönelik algıladı ve sonuçta bütün teamülleri ortadan kaldırıp ülkemizde bir ilki gerçekleştirdi. Seçim hükümeti ile yeniden seçime.

Aslında yapılan açıklamalardan sonra seçim hükümeti olarak adlandırılan hükümetin AKP hükümeti dışında bir hükümet olmayacağı açık. Çünkü muhalefet zaten katılmıyor. HDP de her şeye rağmen çözümden yana tavır almak için işlevsiz bir bakanlık görevlendirmesini kabul etmiş oluyor. Buna rağmen 26 kişilik kabine AKP Genel başkanı Ahmet Davutoğlunun belirlediği 23 çalışma arkadaşından oluşacak. Bu bakanlar kurulunun bir bölümünün bağımsız olarak görülmesi kabinenin bağımsız olduğunu gösterir mi bilemeyiz?

Şimdi biz bu şartlar altında 1 Kasımda seçime gideceğiz. Seçim tarihinin Yüksek Seçim Kurulu kararından önce sayın cumhurbaşkanı tarafından telaffuz edildiğini de hatırdan çıkarmadan. Peki bu seçimde de benzer bir sonuçla karşılaşırsak ne olacak? Bunca zamanın heba edilmesinden kim sorumlu olacak? Demokrasiyi sadece seçimden ibret görürsek, demokrasinin uzlaşı ve birlikte çalışma mantığından uzak durursak ortaya çıkan sonuçların istenilen şekilde olmayacağı da açık.

Bu nedenle seçime gitmek kadar önemli bir mesele de demokrasinin ortaya koyduğu herkesin herkesi eşit gördüğü anlayış meselesidir. Yoksa kim neyi kaptı ise bir daha bırakmazsa o zaman bu yönetim şeklinin adına demokrasi demek doğru olmaz. Çünkü demokrasi sadece seçimden ibret değildir.