Dünya Emekçi Kadınlar Günü geride kaldı. 8 Mart günü kadın haklarına dikkat çekmek amacıyla ülkemizde yüzlerce etkinlik gerçekleştirildi.

Ancak gelişmelere baktığımda, değişimin hiç de kolay olmadığını rahatlıkla ifade edebilirim…

8 Mart ve sonrasındaki sayılı günler içerisinde televizyonların ana haber bültenlerinde hep kadına yönelik şiddet ve vahşetlere tanık olduk milletçe…

Her gün birden fazla anne eşleri tarafından hem de hunharca katledildi…

Bu değerlendirmeyi dokuz Mart 2017 Perşembe günü, bilgisayarımın başında oturup, televizyon haberlerini izlerken yazıyorum.

Eşini öldüren bir babanın haberini izlerken dehşete kapılıyorum…

Katil baba, polislerin gözetiminde olay yerine götürülürken, evin balkonunda ağlayan büyük çocuklarının tepkileri dikkatimi çekiyor…

KRİZLER BÖYLE YÖNETİLMEZ!..

Bir diğer haber Kocaeli’den veriliyor. 8 Mart gününde polislerin gözetiminde yürümek isteyen az sayıdaki kadın dikkat çekiyor.

Etrafları polislerce çevrilmiş…

Bir avuç kadın ve onların beş katı polis…

Kadınlar izinsiz yürüyüş yapmak istiyormuş da. Etraflarını kuşatmışsın, zaten isteseler bile yürüyemezler ki. Ama kadınlara müdahale geliyor.

Bir kriz ancak bu kadar kötü yönetilebilirdi.

Gerçekten anlamakta zorlanıyorum; kadınların önünde zaten insandan bir set örülmüş, adım atamaz haldeler. Buna rağmen şiddetle müdahaleye gerek mi vardı?

Haberin devamında 39 kadından, 35’inin gözaltına alındığı bilgisi veriliyordu…

O ilin emniyet müdürüne sesim ulaşsaydı, “Bir krizi ancak bu kadar kötü yönetebilirsiniz. Kimse size böyle müdahale etme talimatı vermedi. Televizyonlardaki görüntülerden üzüntü duydunuz mu?” diye soracaktım…

Yüreğimize hitap eden bir haber vardı. Bir kentin Valisi, kadınlara hitap ederken kameraların karşısında vefat eden annesinden söz ederken, duygularına yenik düşüyor. Onun o yutkunması, ağlaması, ruh hali beni de derinden sarstı…

Evet, bu örnek dışında birkaç üzücü haber ardından televizyonu kapatırken, kendi kendime şöyle mırıldanıyorum: “Bize daha çok var! Değişim kolay olmayacak. Bu kafa yapısı ile kolay kolay değişmeyeceğiz.”

ARADAN 160 YIL GEÇMİŞ…

Değişim kolay olmayacak biliyorum. Ancak ne olursa olsun, kadınların haklarını savunacağız. Kadınlara yönelik köleci anlayışı değiştireceğiz.

Sahi, 1857 yılında kadınlar niçin yürümüştü?

Günde 12 saat çalıştırılmaya zorlandıkları için değil miydi?..

Birleşmiş Milletler, neden 8 Mart’ı Kadınlar Günü olarak ilan etti?

1857 yılında kadın emekçiler niçin topluca katledildi?

Tarihe bakıyoruz kadınlar, ağır iş koşullarında 12 saat yerine 8 saat çalışma talebiyle seslerini yükseltmişlerdi.

Tabi, mücadele sadece mesai saatleri ile ilgili değildi.

Kadınlar, seçme ve seçilme hakkı ve insanlık dışı çalışma koşullarının düzeltilmesi için de hak arayışındaydı…

Aradan 160 yıl geçti. Seçme ve seçilme haklarına kavuştular…

Ancak hala zulüm çarkları dönmeye devam ediyor…

Hala sömürü sistemi kadınları eziyor…

Çok uzaklardan örnekler vermeye gerek yok. Batman’ımıza baktığımızda acı gerçekleri görebiliyoruz…

Aradan 160 yıl geçmiş, kadın emekçiler hala günde 12 saat çalıştırılıyor…

Üstelik sosyal güvenceden(Sigortadan) mahrum şekilde…

En acısı ise düşük ücretle çalıştırılıyorlar…

Her yıl 1 Mayıs’larda acı gerçeğimize dikkat çekiyordum, ağırlıklı olarak düşük ücretle ve günde 10-12 saat çalıştırılanlar kadınlar olduğundan o değerlendirmem buraya da uyar:

‘Köle düzeni yine bildiğiniz gibi…

Sömürü yine devam ediyor…

Maalesef Batman’da bir köle düzeni söz konusu. İşsizlikte Türkiye birinciliğini göğüslemiş, bunu TSE ile tescil ettirmiş Batman gerçeği söz konusu…

Marketler-mağazalar ve işyerlerinde günde 12 saat çalıştırılan ve kendilerine asgari ücret bile verilmeyen emekçiler bizim evlatlarımız. Batman’da sadece işyerlerinde emek sömürüsü yapılmıyor. Çapa işçileri de oldukça düşük ücret alıyorlar.

Sabahtan akşama kadar kızgın güneş altında veya soğuk havada çalıştırılan çapa işçilerine, pamuk toplayıcılarına da oldukça düşük ücret veriliyor. Onlar da sosyal güvenceden mahrum.

Yine binlerce emekçi asgari ücretin çok altında bir ücret alarak çalıştırılıyor…

Yine binlerce emekçinin sosyal güvencesi bulunmuyor…

Yine karın tokluğuna çalıştırılıyorlar…

Bu köşede inşallah yine ezilen, sömürülen, açlığa talim ettirilen emekçilerin haklarını savunmaya devam edeceğim.

Çünkü onlar Batman’ın talihsiz çocukları…

Bu gidişata ‘dur’ demek için 22. yüzyılı mı beklemek gerekiyor? Hiç kimse bu haksızlığı, bu zorbalığı kabullenmemelidir. Köle düzenine geçit vermemeliyiz.

Köle düzenine hep birlikte karşı çıkmalıyız. Çünkü herkes, ‘Bana ne’ diyecek olursa, sömürü düzeninin çarkları işlemeye devam edecektir…’

Değişim kolay olmayacak. Kadınların hukuku için de değişim diyeceğiz. Çünkü Allah, zulmü haram kılmıştır. Kadınlara zulmeden toplumlar iflah olmaz. Zor da olsa kadınların hakları için değişim şart. Hedi hedi, yavaş yavaş…