Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘35 yaş’ şiiri her zaman beni duygulandırmaktadır. Zorlu hayat mücadelesinde büyük sıkıntılar yaşayan insanlar, zaman değirmeni döndükçe ihtiyarlamakta ve ölüme biraz daha yaklaşmaktadırlar. Şair, acı gerçeği özetlemiş…

Dünyanın ne kadar fani, insanların ne kadar aciz ve zayıf olduğuna dikkat çeken şairin mısraları ibret dersleriyle doludur…

Günümüzden 37 yıl önce 12 Eylül askeri darbesi gerçekleştirilmişti. Dönemin kuvvet komutanları silah zoruyla yönetime el koyarak, yıllarca ülkeyi keyfi şekilde yönetmişlerdi…

Dün darbenin yıldönümüydü. Darbe ile ilgili hazırladığım makalem, ‘kent girişi’ ile ilgili yazım bir güne sığmayınca dünkü sayfamda yer bulamamıştı. Bir gün gecikmeli de olsa darbeyi değerlendirmek istiyorum.

Değerli Okurlar, bugün dönemin devlet yönetimine el koymuş kuvvet komutanlarından hiçbirisi yaşamıyor. O ihtişamlı generaller cismen toprak olmuşlar. Darbeye karşı dik duramayan dönemin Başbakanı da hayata çoktan veda etmiş. O darbe günlerinde hayata gözlerini açanlar, şairin, ‘Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder’ ifadesindeki hayat yolculuklarının yarısına ulaşmışlar. Günümüz gençliği darbecileri tanımıyor ve bilmiyor…

“Darbe yaptık nitekim” ifadesi pek çoğunuz için bir anlam ifade etmez. Oysa yaşıtlarım Evren’e ait bu sözleri unutmazlar. Dönemin güçlü generali, Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, darbe ile iş başına geldikten bir anayasa çıkarmıştı. Kenan Evren yaşamıyor ama hala darbe zihniyetinin ürünü anayasa ile idare ediliyoruz…

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ARDINDAN…

Yeni bir anayasa ile ülkemizin adaletle yönetilmesini beklerken, 15 Temmuz 2016 yılında bir askeri darbe kalkışmasıyla daha karşılaşmıştık. Darbeciler bu kez halkın direnişiyle karşılaşacaktı. Ağır bedellere rağmen halk darbeyi savuşturdu. Bu nedenle bence toplum takdiri hak ediyor…

Yeni bir darbe kalkışmasını önlemek için alınan pek çok sıkı tedbire bir yere kadar hak verilir. Ancak uzun süreli olağanüstü hal yönetiminin ciddi mağduriyetlere neden olduğu gerçeğinin artık görülmesi gerektiğine inanıyorum.

Münafıklar her zaman egemen güce, egemen siyasi iktidara övgüler düzenlerler. Yanlışları da alkışlarlar. Oysa gerçekler peşinde koşanlar, ülkenin iyiliğini, bu kapsamda siyasi iktidarın da selametini isteyenler, böylesi süreçlerde de yapıcı, yol gösterici uyarılarını yapmaktan çekinmezler. Bu satırların yazarı olarak ülkeyi idare edenlerin de iyiliğini istiyorum. Çünkü onların sıkıntıya düşmelerinin faturasını hepimiz ödüyoruz. Onlara doğruları telkin etmek bu nedenle çok önemli…

Ülkemizin artık normalleşmesinin zamanıdır. Darbeci zihniyetlerle mücadele edeyim derken, insan hakları, hukuk, ifade özgürlüğü, hak ve özgürlükler konusunda ülkenin geriye götürülmemesi gerekir düşüncemi ifade etmek isterim…

Bugün ülkeyi idare edenler de sayılı yıllar sonra hayata veda edeceklerdir. Hepimiz faniyiz çünkü. Ülke yönetiminde söz sahibi olanların hepsi, şairin yolun yarısı olarak ifade ettiği yaşın çok üstünde oldukları bilinen bir gerçekliktir. Şu halde hayırla anılacak hamleler yapmaları lehlerine olacaktır.

15 Temmuz darbesi bastırıldıktan sonra yapılan açıklamalar vardı. Düşmanları azaltma, dostları arttırma şeklinde özetleyebileceğim ifadeleri hatırlatmak isterim…

Yine darbenin bastırılması ardından yapılan açıklamalarda, olağanüstü hal idaresinin sadece darbeci zihniyetle mücadeleyi esas aldığı, toplumun normal yaşantısına bir kısıtlama getirmeyeceği üzerinde durulmuştu. Nitekim olağanüstü hal ardından bir otelde düzenlenen STK etkinliği ile ilgili yorumumda bu gerçeğe atıf yapmış, güvenlikçi anlayışın olmadığı gerçeğini takdir etmiştim.

Ancak zamanla pek çok demokratik hakkın kullanılamadığı, yasaklar ve güvenlikçi anlayışla ilgili durumlara geçişin olduğunu gördük. Hiçbir siyasal boyutu olmayan STK’ların, yasalarla güvence altında olduğu gayet demokratik haklarını kullanamadıklarını gözlemliyorum. Halen toplantı ve gösteri hakkının kullanımı, ifade özgürlüğü gibi konularda sıkıntılar var. Hükümetin yeni bir darbeyi önleme adına getirdiği olağanüstü hal yönetimini gerekçe gösterip, baskıcı anlayışla aslında siyasi iktidarı sıkıntıya düşüren uygulamalar var. Hükümetin bu gerçeği görüp, durumu gözden geçirmesinin önemini ifade etmek isterim. 12 Eylül darbesi vesilesi ile bu önerimi ifade ederken, dünyanın faniliğini, insanların acizliğini ifade eden 35 yaş şiiriyle yazımı bitirmek istiyorum:

“Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.”