Bir önceki yazımda Çözüm Süreci ile ilgili bazı konulara dikkat çekmiştim. Provokasyonların olabileceği,  saldırılarının düzenlenebileceğini söylemiştim ve nitekim Reyhanlı saldırısı da maalesef beni haklı çıkardı

Türkiye Cumhuriyetinin Suriye konusunda göstermiş olduğu duruşa sonuna kadar destek veriyorum. Bir millet bombalanırken, kimyasal silahlarla yok edilirken bizim gibi güçlü bir devlet geleneğine sahip bir ülkenin bu duruma kayıtsız kalması zaten mümkün değildi. Siz bakmayın CHP mantalitesine. Reyhanlı saldırıları ile ilgili önemli ayrıntıların ortaya çıktığı bu günlerde aslında ben hiçte şaşırmadım. Hatırlanacağı üzere Kılıçdaroğlu ve ekibinin Suriye’ye gittiklerinde kendilerine mihmandarlık yapmış olduğu kişi Reyhanlı saldırısının kilit ismi. Ne tesadüf ama?

Çok daha büyük provokasyonlara gebeyiz sevgili dostlarım.

Barış sürecine rağmen bomba yüklü araçlarla Türkiye’de yakalananlar mı dersiniz,

Nusayri/Alevi çatışması adı altında Türkiye’de etnik, mezhebi bir savaş başlatmak isteyenler mi dersiniz

Ne derseniz deyin, birileri ülkemin yakalamış olduğu devlet ve vatandaş buluşmasından yana rahatsız.

Suriyeli göçmenler konusunda da çok dikkatli olunması gerekirdi. Provokasyonun dışında bir ülkenin en büyük sorunu resmen “istiladır” sevgili dostlar.

Hükümetin Suriyeli göçmenler konusunda biraz hazırlıksız olduğunu görüyorum

Tamam, bu insanlar mağdur ve bir şekilde kendilerine yardım edilmeliydi. Tıpkı Peygamber Efendimizin zamanında yaşanan Hicret olayında olduğu gibi Suriye’den gelenler Muhacir ve bizlerde kendilerine sınır kapılarımızı açan Ensar sıfatındayız. Ama bu gün bu kişilerin sayısı yarım milyona yaklaştı. Türkiye’nin hemen bütün bölgelerinde serbestçe gezinebiliyorlar. Bunların arasında kötü niyetli kişiler illa ki vardır. Mesela Esat’a bağlı El-Muhaberat ajanları bu kişilerin arasında çok rahatlıkla kamufle olabilmişlerdir

İstanbul’un ortasında Suriye plakalı araçlar cirit atmakta. Eğer bir niyetleri varsa bu kişiler çok iyi bir şekilde organize olup ülkeyi derin bir kaosa sürüklemeleri de mümkün. Hatta daha öncede yazılarımda kaleme almıştım, mesela bir Hüsnü Mahli adında bir zevat vardı. Suriyeli kendisi ve televizyon programlarında sıkça çıkardı. Gerek Esad’ı ve gerekse Arap milliyetçiliğini öven yazılarını, konuşmalarını dinlemiştik. Hatta bu kişi Kürt konusunda da özellikle Irak Kürdistanını yerden yere vuran yazılarını da biliyoruz. İşte bu tür kişiler bile bir ülkede kalemşörlük yaparaktan ülkemize zarar verebilirler. Allah’tan artık televizyonlarda çıkmıyor bu kişi

Suriyeli göçmenler konusunda şu yapılabilirdi; sınıra yakın bölgelerde birden fazla kamp kurulacaktı ve bu kişilerin yurdun diğer yerlerinde iskân edilmesi kesinlikle yasaklanacaktı. Hadi gel şimdi topla bu kişileri, toplayabilirsen. Batman kent merkezinde her gün kapıları çalan, kahvede yanınıza gelen bir sürü Suriyeli görürsün. Bence bu durum bir zafiyettir.

Ama çok geç kalınmış da sayılmaz. Devlet tekrar bu kişileri toplamalı ve kamplara yerleştirmeli, kendilerine her türlü insani yardımı da bu güvenlikli, korunaklı yerlerde yapmalı.

Bir diğer konu da bilmem hatırlar mısınız? Türkiye’ye sığınmış bir ÖSO’ya bağlı gerilla direniş lideri (Özgür Suriye Ordusu) bir MİT görevlisi tarafından gizlice gece karanlığında kaldığı yerden alınmış ve sınır geçilerek Esad’ın gizli servisi El Muhaberat yetkililerine teslim edilmiş ve anında infaz edilmişti. Gerçi bu kişi yine kendi meslektaşı polislerce yaka paça tutuklandı ama iş işten geçmişti.

Şunu demek istiyorum; devletin polis ve asker kanadında da hainlik yapmak isteyenler olabilir. Türkiye Cumhuriyetine sığınan bir kişi biraz para uğruna ülkesine ihanet edebilir. Bizim içimizden bile böylesine hainler çıkabiliyorken sayıları yarım milyona ulaşmış Suriyelilerin ihanetinde ülkenin içine düşeceği karanlık durumu tahayyül bile edemiyorum.

Nitekim Reyhanlı saldırılarını gerçekleştirenlerde öz be öz bu vatanın evlatları değil miydi?