Yaz sıcaklarının her tarafı kasıp kavurduğu bu dönemde siyasetin ve savaşın sıcaklığı bölgeyi tamamen yaşanmaz bir hale getirmiş durumda. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de 10 Ağustosta ülkeyi hayati derecede ilgilendiren bir seçim yaşayacağız.
Bu seçim eğer rutin bir seçim olsaydı üzerinde fazla düşünme gereksinimi duyulmayabilirdi lakin bu seçim sıradan bir seçim değil cumhurbaşkanlığı seçimi ve aynı zamanda ülkemizde bir sistem ve algı değişimi de yaratacak.
Ya demokrasi yolunda yürüyen bir ülke durumuna geleceğiz ya da tamamen diktatörlüğe gidebilecek bir yapı ile karşı karşıya kalacağız. Hangisinin olacağına aslında biz karar vereceğiz.
Milletvekili seçimlerini veya yerel seçimlerin yapıldığı dönemlerde siyasi partilerin birbirlerine karşı sert davranmalarını, eleştirmelerini, yıpratmalarını anlamak mümkün. Olmaması gerekir ancak olunca da meselenin tribüne oynamak olduğunu bildiğimiz için kanıksarız ancak bu kez durumlar farklı. Hem de çok farklı.
Her ne kadar adayların aynı zamanda siyasal partiler tarafından gösterilmiş ve desteklemekte ise de seçilecek kişinin ülkenin başkanı olarak tarafsızlığı ile belirginleşen bir konuma gideceği için ve bu makam aynı zamanda ülkenin tüm değerlerini temsil eden bir konum olduğundan adayların bu özellikleri göz önünde bulundurması gerekmektedir. Ancak ne yazık ki kampanyalar milletvekili seçimleri döneminde uygulanan yöntemlerden farksız gidiyor hatta denilebilir ki saflar daha da netleşmiş ve eleştiriler daha fazla acımasız.
Türkiye siyaseti mevcut durumda üçe bölünmüş görünmektedir. Kürtler, muhafazakâr demokratlar ve ulusalcılar. Elbette bu kesimler içerisinde eriyen diğer taraftan insanlar veya politikacılar var ama aynı zamanda ittifaklar da var. Mesela hiç alakası yok iken Fethullah cemaati ile CHP ve MHP ittifakının Erdoğan karşı olduğunu biliyoruz. Ama bu tür ittifakların aslında vatandaşın politik sahnenin söz konusu iktidar olduğunda nasıl renk değiştirdiğini görmesi açısından da yararlı oluyor. Erdoğan Muhafazakâr demokratların temsilcisi olarak ortada duruyor. Elindeki koz iktidardaki partisi ve istikrarı sağlamış olması. Vatandaşı sıtma ile ölüm arasında tercihe zorlama yöntemini çok iyi kullanan bir politikacı.
Demirtaş’ın konumu farklı. Demirtaş Kürt politikası yürüten kesimin vitrindeki en iyi mankeni. Bu konuda tereddüt yok. Kürtlerin oylarını alması konusunda da sıkıntı yok. Büyük olasılıkla Türkiye’de HDP kulvarındaki oy potansiyelinin maksimum noktasını yakalayacak bir aday olacak. Yani Demirtaşın alacağı oy oranı aynı zamanda Kürt siyaseti yürüten kesimin siyasal parti olarak alabileceği oy potansiyelinin oranını gösterecektir. Ancak Demirtaşın daha fazla beklenti içinde olması ya da tabanının daha fazla beklenti içinde olması bir hayal kırıklığı olarak ortaya çıkacaktır.
Bu belirlemelere rağmen üzerinde durmak istediğimiz adayların sertliği ve kullandıkları dil ve üsluptur. Adayların hala kendilerini Genel Başkan konumlarından sıyıramadıkları ortada olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı makamının bu gerginlik üzerine oturtulamayacağını fark etmemiş görünmektedirler. Oysa bu makam gerginlik üzerine oturtulamaz. Tam aksine bu seçimde bütün adaylardan beklenen gerginlik politikası değil ülkeyi nasıl daha fazla birlik ve beraberlik içinde huzur ve kardeşlik içerisinde bir rotaya sokacaklarını anlatmalarıydı.
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması sürpriz olmayacak aday olan Sayın Başbakanın üslubuna bakalım: "CHP ve MHP genel başkanları Pensilvanya gibi ihanet şebekelerinin dizinde oturuyor, dayatmaya izin veriyor. Bunlara gereken cevabı 10 Ağustos'ta seçimlerde verilecek. Bunlar milleti her zaman koyun yerine koydular. 10 Ağustos'ta Pensilyanva partilerine milletim gerekeni sandıkta söyleyecektir."
"Bakın bir de HDP var. Bu HDP'nin adayı, CHP'yle görüşmüş. CHP'yle ittifak yapamayınca kendi aday oldu. Benim Doğulu, Güneydoğulu kardeşlerim bu adaya gereken cevabı verecektir. Irkçı Gezi olaylarına sahip çıkmanın bedelini ödeyeceklerdir."
"Türk bayrağını kongrelerine asamayanların bu parlamentoda ne işi var? Bayrak direklerine tırmananlar vardı. Şimdi direklerden iniyorlar mı? Devam ederlerse inmeye devam ederler."
Bu konuşma bir cumhurbaşkanlığı adayından beklenen bir açıklama değil. Bu konuşma bir cumhurbaşkanı adayı tarafından yapılacak bir konuşma olmamalı. Siz bir mozaikten oluşan bir ülkenin cumhurbaşkanı olmaya aday iseniz bu yapıları bilmeniz ve dikkate almanız gerekiyor. Oy alıp almayacağınız düşüncesi üzerinden ülke yönetimine yaklaşırsanız sonuç çok değişik olur. Seçimi kazanabilirsiniz ancak bir o kadar da gönül kırmış olursunuz. Bu nedenle de dikkatli konuşmakta yarın pişmanlık duyulacak konuşmalar yapmaktan uzak durmak gerekiyor.