Çok sıcak bir gündü. Eve dönüyordum. Güneşin kavurucu sıcağını iliklerime kadar yaşıyordum. Serinlemeye ihtiyacım vardı. Tek istediğim soğuk bir duş almak ve ardından kanepeye uzanıp dinlenmekti. Tarlada çalışanları düşündüm bir an. Bu sıcakta çalışmak kim bilir ne zordu. Eve ekmek götürmek hiçte kolay değildi. Yaşam bazen tüm ağırlıyla omuzlarımıza çökebiliyordu.
Kendimle böyle konuşurken bağ, bahçe, sıcak derken bir çocuğa takıldı gözüm. Bir sokak arasında elinde boya fırçası ile çöp konteynırını boyuyordu. Birkaç dakika onu izledim. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Okul duvarlarından sonra şimdi çöp konteynırlarımı boyanıyordu, ışıl ışıl mı olacaklardı. Ne güzel diye sevindim…
Onu tanımak istedim, yanına yaklaşınca sevincim yarım kaldı. Her halinden çöpten beslendiği belliydi. Kim bilir belki karnı da açtı. Çocuğun hali canımı acıtmıştı. Günün sıcağına tuz biber olmuştu...
Adının İbrahim olduğunu söyleyen çocuk konuşurken utanıyordu. Belli ki pek çok şey istediği gibi gitmiyordu ve yaşam onun için hiç de kolay değildi. Ona gülümsemiş olmamdan cesaret almış olmalıydı ki, daha rahat konuşmaya başlamıştı.
Kaç yaşında olduğunu bilmiyordu!
Sason’da doğmuş. Yaşadıkları yerden ayrılmak zorunda kalmışlar. Köyü boşlatın demişler ailede Batman’a gelmiş… Tek göz bir odada anne, baba ve kardeşleriyle birlikte dokuz kişi yaşıyor. Ailede eli ekmek tutan herkes çöpten geçiniyor. Topladığı demir, bakır ve bira şişelerini satıyor. Bazı günler on lira kazanıyor.
Elindeki boya fırçasını ve boyayı, çöpü karıştırırken bulmuş. Çöp konteynırı için;“Benim ekmek teknem” diyor. Temiz ve güzel görünmesini istiyor.
Sabahları kahvaltıda sadece çay ve ekmek bulabiliyor. Öğlen çoğu zaman yemek yiyemiyor. Dolma, domates ve fıstıklı çikolatayı çok seviyor. Hiç oyuncağı olmamış. Sinemaya hiç gitmemiş. Gerçek bir telefonun olmasını çok istiyor.
Rehabilitasyon merkezine gidiyor. Orada üç arkadaşı var ve öğretmenini çok seviyor.
Ciddi geçim sıkıntıları var. Kazandığı parayı babasına veriyor, inşaat halindeki evine katkıda bulunuyor. Tek hayali evin bittiğini görmek, gece gündüz hep bunu düşünüyor.
Köyüne tekrar dönmek istemiyor. Orada korucular var, askerler var ve çatışma var diyor.
İbrahim gibi yüzlerce, binlerce çocuk var çöpten beslenen ve çocuk hayalleri olmayan.
Peki, bu bir kader mi? 
Sosyal devletin bir ayıbımı yoksa anne ve babaların sorumsuzluğu mu?
Çocuk doğurup çöpe muhtaç etmek bir marifet mi?
Sosyal devlet ihtiyaca cevap olabiliyor mu?
Çöpten beslenen çocuk sayısı belli mi, böyle bir istatistik var mı?
İnsanca yaşamak çok uzak bir ihtimal mi?
Soru soru içinde, yanıtlanacak o kadar çok soru var ki. Acaba kentin yöneticileri bu konuda ne düşünüyorlar ve nasıl bir strateji geliştiriyorlar?
Sokaklarda ne çok dram var ve biz bu dramların neresindeyiz? Üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirebiliyor muyuz?
Görünen o ki, sokaklarda sadece İbrahim yok, bu yüzden yapılması gereken sadece İbrahim’i değil, İbrahimleri kurtarmaktır.
Masumiyetin berrak yüzüdür çocuklar ve eğer hala ağlıyorlarsa, bunda hepimizin payı var.