Bazen sizde çocukluğunuzu, geçmiş yaşantınızı özlüyor musunuz?
Neler değişti neler?
Türkiye gibi başka kaç ülke vardır acaba 20 yıl içinde sanki iki yüz yıllık bir değişimi yaşayabilmiş.
İstanbul Fatih’te geceleri bir ses gelirdi derinden “bozaaaaaa” diye. Batman’dan gelen bir yakınımızın kızı çığlık atardı, lakabı “boze” olduğu için. Sanırdı ki adam kendisine sesleniyor. Sarışın kız çocuğu “Boze”, erkek çocuğu “Bozo” diye tanımlanır ya. Hâlbukisatıcının satmaya çalıştığı şey bildiğiniz “Boza” içeceğidir.
Bazı gecelerde yaramazlık yaptığımızda yada ilerleyen saatlere rağmen uyumadığımızda bize “öcü gelecek, seni yicek” diyerek korkuturlardı. 
Batman’da yaramazlık yapan, yada huysuzlanan çocuklara anneleri “polis gelecek, seni vuracak” yada Kürtçe ifadesiyle “kurro vala polis hat, asker hat” diye korkuturlardı.
Ben anlamaz, anneme sorardım, niçin polis ve asker gelecek diyorlar. Gelirlerse gelsinler.
Tabii İstanbul’da gayet steril bir ortamda ilk çocukluk evresini geçirmenin doğal bir sonucuydu bu.
Doğu’da format başkaydı. Yaşayacak, sarsılacak ve bir şekilde öğrenecektik.
Misketin ismi Batman’da ya gülleydi, yada xar. Bu oyun her yerde aynıydı.
Topaç, kutti oynardık.
Olmadı, telden araba yapar, kan ter içinde kalıncaya kadar koştururduk. 
Kız çocukları morik oynardı. Bildiğin boncuk
Erkek çocukları ise vurdulu kırdılı oyunları. Mesela Yılmaz Güney olurdu bir kısmı. Benim gibi sarışınları zorla Cüneyt Arkın yaparlardı. Sevmezdim Cüneyt Arkın’ı oynamayı. Bir sebepten dolayı değil. Kimse olmak istemeyince bende olmam derdim. Ama döve döve Cüneyt Arkın olurdum ve olduğum için gene dayağı ben yerdim. Daha o zamanlar siyaset nedir, solcu kimdir bilmediğimiz için pek anlamazdım.
Zaten ilk temiz tokadımı da bu yüzden bir abiden yemiştim. Bana “sağcı mısın, solcu musun lan?” demişti. Ne anlarım ben sağcı, solcu. Hani evinde senden büyük abin olsa bir nebze. E yok. En büyük benim. Sandım ki kalemi hangi elinle tutuyorsun demek istiyor. Bende abi ben sağcıyım dememle şamarı yedim. Bana, solcu olacan lan dedi. Ama ben solla kalemi tutamıyorum dedim. Şaşırdı, acıdı. Ama iş işten geçmişti.
Birde delilerimiz vardı. Evlere şenlik. Haklarında bir sürü efsaneler üretilirdi.
Deli Mahfuz vardı. Entari giyer, kırmızı elbiseli kızları görünce seke seke koşardı. Delirme hikâyesi ile ilgili efsaneler mahalleli kadınlar arasında mizah konusu olurdu.
Deli Vesso, namı diğer Vesileye din. Her daim hamile kalırdı. Fantezi dünyası harekete geçen kadınlar başlardı anlatmaya: “Daha geçen ay hamileydi ama şimdi karnı dümdüz. Ayol tuvalette doğurmuş, boğmuş atmış.” 
Deli Yılmaz ise konuştuğu zaman gayet mantıklı kurgular yapardı. Ama eline aldığı direksiyonla da yalın ayak koştururdu. Birileri ona lisans çıkarsa sanırım atletizmde dünya rekorunu egale edebilirdi.
Brako vardı. Kimine göre deli, kimime göre ise bir Veli. Doğrusunu Allah bilir.
Artık eski oyunlar oynanmıyor.
İstanbul’da mahalle arasında artık bağıra bağıra boza, yoğurt, süt satılmıyor.
Zaten Batmanlı çocuklarda artık gülle, topaç, kutti oynamıyor.
Delilerimiz de eskisi gibi gizemli değil.
Ve Batman ve hatta Türkiye 20-30 yıl içinde eşine hiçbir coğrafyada rastlanmayacak bir değişimi yaşadı. Kimine göre iyi, kimine göre kötü. Kişiye ve yoruma göre değişebilir.
Filmlere bakın. 20-30 yıl içinde hayatın, çocuk oyunlarının bu kadar köklü değiştiği bir başka ülke görebilecek misiniz?
Türkiye hızla değişiyor. Batman’da bu değişimi iliklerine kadar hissediyor.
Ha, bu arada değişmeyen bir şeyler yok mu? Vardır elbet.
Geçmiş olsun ziyaretine gittiğimiz evde, Anne yaramazlık yapan çocuğunu korkutmak için aynen 30-40 yıl önceki repliği tekrar ediyordu: “Esker hat, polis hat”