Gönül bahçemden gönül dostlarıma…
 
Yaşayan her insan dört eşlidir aslında.
                                                            
Birinci eşi vücududur;
 
Güzel görünmesi için, ne kadar para ve zaman harcarsa bile, bir gün ayrılık vakti geldiğinde onu ilk terk edecek olandır.
 
Sahip olduğu statü ve servet ikinci eştir;
 
Kendine yar gördüğü, böbürlendiği, gücüne sığındığı bu öğeler, öldüğünde başkalarına kalacak ve sahip olduğu servetten bir mendil bile götüremeyecektir.
 
Diğer bir eş ailesi ve dostlarıdır;
 
Her şeyini paylaştığın, kanından, canından olan bu kişilerin yapabileceği en son şey sen bu dünyadan giderken arkandan ağlamak olacaktır. Edindiğin dostlar, gönül verip bağlandıkların yalnızca mezara kadar arkandan gelir.
 
Son eşi ise ruhudur ve ilk eşidir aslında;
 
Bu dünyayı göçtüğünde ve eski arkadaşı ölüme “merhaba” dediğinde onunla  kalacak olan tek gerçeğidir.
 
İnsanı yolda bırakmayacak, öldükten sonra da onunla gidecek olan gerçek dost iyiliktir. İyilik ruhu besleyen gıdadır. İnsanın hiçbir zaman tükenmeyecek olan aşıdır.
 
Kimi dünya değerlerine dört elle sarılır, onları çoğaltmaya çalışır. Sahip olduğu ganimeti saklar. Saklar saklamasına ama gün gelir ölür, mezara gömülür, birkaç gün övülür, sonra miras bölünür, bir de memnun kalmayıp sövülür duruma gelir
 
Kimi güzelliğine sıkıca sarılır, kaybetmemek için çırpınır. Oysa gençliğin kaderidir yaşlanmak bunu unutur.
 
Kimi şan şöhrete sarılır, üstün olmak için kıyasıya yarışır. Birinin sırtına basarak yükselmeyi üstünlük olarak görür. Akıl ve ahlakça büyümenin, esas üstünlük olduğunu göremeyecek kadar kör olur.
 
Kimi sabahtan akşama birbiriyle uğraşır, yaşamı kendine zehir eder. Güneş gibi her kapıyı dolaşır, rüzgâr gibi her yere girip çıkar. Herkesle barışık olmanın tadını almak yerine, benlik bencillik ve kıskançlığa yenilir.
 
Kimi cehalete nikâh kıyar. Hatalarının nedenini başkasına yükleyerek, suçlar örtüsünün altına saklanır.
 
Kimi nefsin iradesiyle savaşmak yerine vesvese ağına takılır.
 
Öyle bir karmaşa içindeyiz ki, kimi zenginliğine, kimi güzelliğine, kimi zalimliğine sırtını dayar. Fırfırlı sözcüklerle süsler.
 
Ne yazık ki; ne fazilet, ne marifet, ne de ilim kalmış. Helal harama karışmış, yazık ki insanlık kuru gürültüye kalmış.