Dünden devam

Batman ve yöresindeki akarsularda ve sulama kanallarında son bir ayda çok sayıda insanımızın boğularak hayatlarını kaybetmeleri oldukça düşündürücü gelişmelerdir.

Dün bu konuda bir değerlendirme yaptım, ikinci bir değerlendirme ile sorunu gündemde tutmak istiyorum.

Batman kamuoyuna ve yerel basına haber olan her boğulma hadisesi ardından insanlarımızın daha tedbirli olmalarını beklerken, yeni boğulma haberleri almak son derece üzücüdür…

Boğulmalar ile ilgili dünkü yazım okuyucuların eline ulaştığında, Batman Barajında yeni bir boğulma haberi ile sarsıldık…

18 yaşındaki bir gencimiz daha boğularak ailesini acılara gark etti…

Dünkü yazımda, ‘ne oluyor bize?’ diye sormuştum. Maalesef ne olduğunu bile bilmiyoruz…

**

**

BOĞULMALAR TBMM’NE BİLE TAŞINDI…

Boğulma vakalarının hızla artması üzerine bazı bölge Milletvekilleri sorunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıdılar.

İki sayın Vekilimiz, sanırım birbirlerinden habersiz olarak Batman ve Dicle’deki boğulma hadiselerini TBMM’ye soru önergesi olarak taşıdılar.

Yine son üç gün içerisinde Şırnak Milletvekilinin de Dicle’deki boğulmaları soru önergesi olarak meclise taşıdığını gözlemledim.

Geçen yıl Urfa’daki sulama kanallarındaki boğulma hadiselerini de yine Meclise soru önergesi ile taşıyan muhalefet milletvekilleri olmuştu.

Boğulmaların meclise taşınması, bazı tedbirlerin alınmasına belki katkı sunabilir.

Özellikle Kum ocaklarından kaynaklı boğulmalar gerçekten kabul edilemez…

Kum ocaklarının Dicle’den kum çekmeleri ve çukurların su ile dolmaları es geçilecek bir şey olamaz.

Son yıllarda Batman’da olduğu gibi, Cizre’deki boğulmalardan bazılarının da kum ocaklarıyla ilintili olduğu açıkça ifade edilmiş ve o sahalarda ölümler yaşanmıştı…

**

**

Boğulma olaylarının artması vatandaşları tedirgin etmesine karşın, maalesef halkımız akın akın sulama kanallarına, akarsulara ve barajlara serinlemeye gitmektedir…

Boğulma hadiseleri üzerine Batman Küçük Millet Meclisi konuyu gündemine almıştı. O meclisteki katılımcıların bakış açılarını sizlere birer cümle ile ve satır başları olarak arz etmiştim.

O mecliste görüşlerini beyan eden TSK temsilcileri, çeşitli nedenler üzerinde durup, çözüm önerileri sundular.

Her görüş ve düşünce benim için önemliydi, anlamlıydı. Misal olarak sulama kanallarının düz beton olması, kayganlaşma durumu boğulma riskini artırıyormuş. Çünkü kanala ayağı kayıp düşen veya kendi iradesiyle girenlerin de rahatlıkla dışarıya çıkamadıkları görüşü savunuldu.

Bence bu konuda bir çalıştay düzenlenmelidir.

Akarsuları, nehirleri, sulama kanalları, denizleri olan her kentte boğulmalar yaşanıyor, bu da ayrı bir gerçekliktir. Bir araştırma yaptığımda Ordu, Adana, Mersin, Urfa, İstanbul, Kocaeli vs kentlerde boğulmaların sık yaşandığını gözlemledim.

Bu sorun siyasi değildir. İhmaller olsa bile bunun siyaseten tartışmasının yaşanmaması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu sorun esas kendimizi değiştirmememizle ilgilidir.

Bazı gençlerimiz çevreye hava atmak için bile derin göllere, girdaplara giriyor, baraj veya denizde uzağa açılıyor. Sonra bir kas tutulması, kramp, yorulma, derken kimse kendilerini kurtaramıyor…

**

**

MUHTEMELEN KADER YORUMLARIYLA TESELLİ…

Boğulmaların kader denilerek geçiştirilemeyeceğine dair inancımı yine ifade etmek isterim…

Dünkü yazımda, ‘Kaza, tedbir gerçeklerini bilmeden sorumluluğu kadere havale edip, tartışmalara son noktayı koyuyoruz…

Hayır, trafik kazaları için nasıl kaderdir deyip geçemiyorsak, boğulmalar için de ‘kader’ diyerek geçemeyiz, geçmemeliyiz…

Evet, kadere iman ediyoruz, ama sebepler zincirini yok sayamayız…

Devesini bağlamadan Allah’a tevekkül eden gibi olmayacağız, olmamalıyız…’ diyerek bakış açımı kısaca izah etmiştim. Gerçekten hiç kimse boğulmaları kader olarak yorumlayıp, tedbir cihetini es geçmesin…

Taziye evlerinde topluluğa hitap eden din alimlerimiz, şayet boğulmaları kader olarak yorumlayıp geçiyor, topluma tedbirler, cüzi iradeyi anlatmıyorlarsa, yanlış yapıyorlardır.

Geçmiş yıllarda üç boğulma üzerine şu değerlendirmeyi yapmıştım;

Batman’ın üç ayrı semtinde muhtemelen taziyeleri yapılacak. Taziye çadırları veya taziye evlerinde bu üç genç için Fatihalar okuyacağız…

En baş köşelerde oturan din alimlerimiz muhtemelen “Kaderleri böyleydi” diyerek tesellici olacaklar…

Anneler, babalar, bacılar, kardeşler “Kader” yorumlarıyla bir süreliğine teselli edilecekler…

Herkes dağıldıktan sonra yalnız başlarına kalan aile fertleri, yitirdiklerinin acılarını o zaman yüreklerinin derinliklerinde hissedecekler…

Evet, kader yorumlarıyla teselli edilebilirler. Ama anaların yüreğindeki o acı asla dinmeyecek, o kor ateş asla sönmeyecek…

Allah’tan sabır diliyorum kendilerine.

Ancak herkes bilsin ki taziyelerde yapılan ‘kader yorumları’ ile yetindiğimiz müddetçe böyle acılar yaşamaya devam edeceğiz…’

Bugün de aynı şeyleri ifade ediyorum. Boğulmalar kader değildir.