Suriye ateşten gömlek olmaya devam ediyor. Öyle görünüyor ki Viyana görüşmelerinde çıkan sonuçların yaşama geçirilmesi evresine kadar ki süreçte taraflar etkinliklerini artırmak için var güçleri ile mücadele etmeye devam edecekler. Suriyede Ortadoğu da şişen “güç” balonunun patlayıp patlamayacağını göreceğiz. Bu kadar şişen balonun her an patlama olasılığı ortamı gerginleştirmeye yetiyor. Mesel balon patlayacaksa kimin elinde patlayacağı meseledir? Balonun patlama bölgesi belli de kimin elinde patlayacağı veya patlatılacağı belli değil. Bu bulmacada en önemli halka Türkiye.

Çünkü Türkiye’nin hem Ortadoğuda hem de Suriye de devam eden savaşlarda paydaş ülke olması söz konusu. Çünkü çatışma alanlarında tarihten gelen bağların yanı sıra Kürtler ve Türkmenler bulunmakta. Bu iki unsura bir de Şii ve Sünni mezhep çatışmalarını da eklemekte fayda var.

İşte bu durum Türkiye’yi oyunun başoyuncuları arasına sokuyor. Bu güne kadar sürdürülen politikaların sağlıklı olmadığını defalarca yazdık çizdik. Politikalar belirlenirken çok hassas davranıldığını elbette biliyoruz ancak önceliklendirmeler konusunda yanlışlar yapıldığı hususundaki hassasiyetimiz ve düşüncemiz devam ediyor. Biz Türkiye’nin sadece sınırlarını koruma konusunda değil Kürtlerin ve Türkmenlerin korunması konusunda da gücünü ortaya koymasından yanayız. Bu gücün ortaya konulması savaşa dahil olması anlamı taşımıyor. Eğer Türkiye sınırlarındaki düzenlemeyi gerektiği gibi yapsa ve savaşa girmiş olan kesimlere gerekli olanakları yaratsa zaten sorun büyük bölümü ile çözümlenmiş olacaktı ama bu yapılmadı veya yapılanlar yanlış yapıldı. Başbakan Türkmenlere yönelik saldırılar artınca yaptığı açıklamada “TIR”lara” operasyon yapanları sorumlu tutmaya kalkıştı. Oysa durum hiç de öyle değil. Eğer o araçların içindeki silahlar gerçekten doğru yerlere gitseydi. Türkiyenin çıkarlarına doğru noktalarda fayda sağlasaydı sonuç büyük olasılıkla bu şekilde olmayacaktı. Çünkü yapılan açıklamalar ile ortaya çıkan sonuçlar birbirini tutmuyor. Benim yaptığım doğru herkesin söyledikleri yanlış bakış açısı ile olaylara bakılırsa deşifre olmak o kadar zor olmaz. Eğer gerçekten Suriye’ye gönderilen silahlar doğru noktalara veya kesimlere gitmiş olsaydı savaşın yönü çoktan değişmiş olmalıydı, değil mi? Bir yandan Esad ve onun rejimine karşı olacaksınız öte yandan onun etkinlik alanını zayıflatan temel faktörlerden uzak duracak başarı sağlayamayan kesimlere yardım edeceksiniz ve neden başaramıyorum diyeceksiniz!

İşte mesele bu noktada.

Biz elbette zulme uğrayan kim olursa olsun desteklenmesinden yana tavır koyarız. Türkiye elbette Türkmenlere karşı sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Bunu tartışmaya bile gerek yok. Kürtlerin desteklenmesi için ne düşündüysek, Kobanê halkı için ne düşündüysek Türkmenler için de aynı destek çerçevesinde düşünüyoruz. Lakin yönetimin bakış açısının da artık değişmesi gerekiyor. Eğer Türkiye Kürtler ile Türkmenleri aynı safta birleştirmek için çaba sarf etseydi. Eğer Türkiye Kürt fobisinden kurtulmaya becerebilmiş olsaydı bugün Türkmenlerin durumu böyle olmayacaktı.

Bugün Rus uçakları o bombardımanları yapıyor olmayacaktı. Bugün Türkmenler bu kadar zorda kalmamış olacaktı. Bugün Türkiye Rus uçağını düşürmek durumunda kalmayacaktı. Ruslar hava sahamızı ihlal etmek durumunda olmayacaktı. Ortam bu kadar gergin hale gelmeyecekti. Ama Nuh deyip Peygamber demeyen anlayış yüzünden bu sıkıntılarla yüz yüze kaldık.

Suriyede Rus uçağının düşürülmüş olması kıyametin kopması anlamına gelmiyor. Suriye rejimi de hatırlanırsa Türkiye’nin uçağını düşürmüştü. Buna rağmen savaş çıkmamış angajman kuralları geliştirilmiş ve karşılığında Suriye uçağı ve helikopteri düşürülmüştü. Durum şimdi biraz daha farklı. Hava sahamızı ihlal eden Rus uçağı düşürülmüş. Bu gerginlik içerisinde hem de vurulanlar Türkmen olunca ortaya başka sonuçların çıkmasını beklememek gerekiyor. Hem Türkmenleri vuracaksınız hem de Türkiye’nin hava sahasını ihlal edip vuracaksınız.Bunun yenilir yutulur bir adım olmadığını herkesin kabul etmesi gerekiyor.

Putin; “sırtımızdan bıçaklandık” diyor. Yok, aslında durum öyle değil. Rusya açık bir şekilde Türkiye’yi tahrik edip onu savaşın içine çekmeye çalışıyor. Bunu yaparken de harakiri yapıyor. Pilotlarına intihar ettirtiyor. Yem atıyor ve Türkiye de bu yeme balıklama atlayan ülke durumuna düşüyor.

Bir Rus uçağı düştü diye Rusya’nın bittiği sanılmaz elbet. Bir Rus uçağı düşürüldü diye de kimse dünyanın hamisi veya kahramanı olmadı. Hata yapıldı bu hataya bir hata ile cevap verilmiş oldu. Bunun haklılıkla haksızlıkla alakası yok. Satranç oyunu oynanıyor ve hamleler gerçekleştiriliyor. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor.

Eğer biz başından beri Suriye politikamızı doğru eksenlere oturtmayı becermiş olsaydık eminiz ki bugün daha rahat uyuyor olacaktık. Herkes artık çok uyanık. Konuyu bir diyalog meselesi ile bitirelim. Rusya savaş uçağının düşürülmesi meselesini TV’den izlerken ortaokul 8. Sınıfa giden çocuğum içeri girip ne olduğunu sordu. Bende meseleyi izah ettim. TV’ye baktı ve çok net bir endişeyi dile getirdi,” desene baba bu sene çok üşüyeceğiz.Çünkü doğalgazı kesecekler.Peki biz nasıl ısınacağız?”

Bilmem bu örnek bile yöneticilerimize yetiyor mu?