Beyazperde ile insanlara bir takım fikirlerin empoze edildiği bir sır değil.
Ve de iyinin kötü, kötünün iyi algısı bir takım odaklarca beyinlerimizin alt nöronlarına yerleştirildiği gerçeği de.
Amerika Birleşik Devletlerinin Vietnam’da yerel gerilla ordusu Vietkonglara yenilmesini ama filmler sayesinde savaşı kendisinin kazanmış gibi algılarımızı yönlendirmesi.
Yine Birleşik Devletlerin ve hatta tüm Amerikan kıtasının yerel halkı olan Kızılderililerin Amerikan western filmlerinde birer vahşi, birer yabani hayvan gibi lanse edilmeleri. Hâlbuki bu gün biliyoruz ki son derece asil, çevreci ve doğayla barışık bir insan kitlesiydi bu Kızılderililer. Belki Apaçiler ve Siyular biraz savaşçı ve gaddar olabilirler ama bu onların dünyası. Hoş beyaz adamın onlara yaptıkları yabana atılacak cinsten değildi ya.
Zenciler, saldırgan ve uyuşturucu bağımlısı,
Çinliler, gizemli, Karateci ve mafya
Japonlar, Yakuza denilen yeraltı örgütü mensubu
Meksikalılar, kirli iş ve uyuşturucu
Tüm bunlar Hollywood yapımlarının vazgeçilmez insan tiplemeleri olarak hayat bulur
Hindistan’da ve Güney Afrika’da Efendi durumunda olan İngilizlerde bu bölgelere medeniyet getirdiklerini ve eğittiklerini iddia ettikleri filmleri izlemişizdir. Safari konulu filmler, Tarzan. Sömürünün bir başka kılıfı
Sıcakkanlı Akdeniz insanı olarak tüm dünyada hayranlık uyandıran İtalyan askerleri Kuzey Afrika’ya medeniyet getirmiştir(!) Libya’da Ömer Muhtar gibi savaşçıların çıkması belki bir yanlış anlamadan kaynaklanmıştır (!) Sömürü asla söz konusu bile olamaz.
Romantizmin başkenti Paris ve Fransızlar. Sanırsın hepsi edebiyatçı, şair, ressam. Kadına verdikleri önemden dolayı tüm aşk filmlerinde Fransız erkek ve kadınlarını birer duygu insanı olarak bellemişizdir. Filmleriyle bizi böyle tava getirirken Cezayir’de Fransız Lejyonlarının aşk sözleri ve kırmızı güller yerine Cezayir Bağımsızlık Savaşı katliamları yaşanmaktaydı
Samanyolu TV’de izlediğimiz tüm o savaşan askerler kadın erkek fark etmeksizinne kadar da yakışıklı, ne kadar da merhametli ve dini bütün. Karşılarında duran örgüt mensupları ise çirkin, kaba ve eğitimsiz.
Kafasına çuval geçirilen ve bu yapılırken en ufak bir direnç göstermeyen gözü pek askerlerimiz Kurtlar Vadisi oyuncularının özel çabalarıyla gözlerimize birer kahraman Mehmetçik gibi lanse edilmiştir.
Algılarımızı bazı erk sahipleri bu şekilde yönetmeye çalışmakta.
Rambo filmleriyle yenilgisini örtmeye çalışan Amerika film endüstrisi yine bir yerde dürüstlük örneği sunmuş ve efsanevi Platon (Müfreze) filmiyle aslında Rambolardan çok psikopat ordusuyla orada insanlık suçu işlediğini gösterime sunmuştur.
Ha keza İran sineması da duygu yüklü ucuz maliyetli dini içerikli filmleriyle bölge Müslümanlarına cenneti vaat ederken gerçek dünyada mezhepçi bir yaklaşımla katiller ve tecavüzcüler sürüsü Esad ve işkenceci kardeşi Mahir’i desteklemiştir.
Gelelim asıl konuma
Türk dizilerine/filmlerine şöyle bir bakın.
Lazlar nasıl lanse ediliyor?
Egeliler nasıl lanse ediliyor?
Trakyalılar nasıl lanse ediliyor?
Akdenizliler nasıl lanse ediliyor?
İç Anadolular nasıl lanse ediliyor?
Lazlar; Bütün Lazlar dini bütün, patron, iş adamı, hemşerilerine sahip çıkan, müteahhit
Egeliler; İlginç şiveleriyle hayat dolu insanlar. Kadın erkek eşit, turizm sevdalıları
Trakyalılar; Eğlenceyi seven, arada bir içen, çabuk âşık olan ve kökleri Avrupa’da olan
Akdenizliler;Sıcakkanlı, toprak insanı, emekçi, ırgat, tarla ve traktör arasında çile insanı
İç Anadolu; Samimi, yürekli, harbi, çalışkan, biraz yobaz ama çokça da demokrat, vatansever
Doğu-Güneydoğu=Kürtler; Bunu biraz geniş tutalım. Kürt denildi mi filmlerde yer illa ki İstanbul olacak. Yada Mardin ile İstanbul arasında gidip gelişler. Kürtler çeşitli sınıflarda ve kılıklarda gösterime girer. Algı bu şekilde iğfal edilmeye başlar. Kürtler illa ki yazın sıcağında siyah takım elbise, beyaz gömlek ve beyaz çorap giyen sivri burun ve topuklu ayakkabıyla göze çarpar. Saçlar 5 numaradır ve illa ki öne doğru düz tarzdadır. Kirli sakal vardır ama takım elbiseye rağmen kravat asla olmaz. Kaşlar illa ki yekpare olacaktır ve bakışlarda son derece sert. Bindikleri araçlar illa ki Mercedes veya BMW. Kol kadar silah her daim bellerinde, olmadı ellerinde olacaktır. Kibarlık, insanlık, düzgün konuşma ve merhamet Kürtlerin repliklerinde asla göze çarpmaz. Kendi kadınlarına sürekli bağıran ama gazinodaki beyaz Türk kadına saygılı. Sürekli kavga ve ateşli silahların patlamasıyla geçen film karesinde maalesef iyi nişancıda olmaz bu Kürtler. Askerlik eğitiminin en temel eğitimi olan siper alma bu filmlerde Kürt mafya tiplemesinde yoktur. O yüzden ayakta nişan alır ama yakın mesafeden de vuramaz kimseyi. Vurdukları kişilerde genelde tuzak kurularak ve sırtlarından vurulur(Samanyolu TV-Şefkat Tepe Dizisi). Eğer konu fakir bir Kürt delikanlısıysa mutlaka töre cinayeti vardır, kan davası ise illa ki olacaktır. Sanırsın tüm Kürtler ailedeki kadınları öldürmek için can atıyor ve Kürtlerin tamamı kan davalı.
Güneşi Gördüm filminde ilk defa bir Kürt dramını gerçek anlamında seyredeceğiz dedik ama o’da gitti Gay (dönme) oldu. Köprü üstünde kardeşi tarafından vuruldu. Filmin yönetmeni Diyarbakırlı Kürt Mahsun Kırmızıgül.
Maalesef Kürtlere biçilen bu rol, bu kişilik o kadar çok empoze edildi ki bir Kürt olarak ben bile acaba diyorum biz böyle miyiz?
Birileri algılarımızı yönetiyor. Birileri Türk ve Kürt halkları arasına sanal bariyerler kuruyor.
Türk ve Kürt halkı buna rağmen birbirine seven, et tırnak misali kaynaşmış iki ulus.
Ancak tehlike büyük. Bu güne kadar toplumsal bir cinnet geçirmemiş olmamız, katliam yaşanmamış olması ileride de cinnet geçirmeyip katliamların yaşanmayacağı manasına gelmez. Bu tür algı bombardımanları semptomlarını aynı günde göstermez. 10 yıl, 20 yıl sonrasına ekilmiş nifak tohumları olarak geleceğe havale edilir. Hoş bu günde belirtilerini göstermeye başladı ya. Gidin Kürt kimliğinizle İstanbul’da bir ev ya dadükkân kiralamaya çalışın. Diyarbakır şivesi ve Kürt görünümünle gündelik bir iş isteyin. Çok zor. Ya mal sahibin çok vicdanlı olacaktır ya da “it bağlasan durmaz bir köhneye” dünya para bayılacaksındır. Gündelik iş için en ağır ve tehlikeli iş konumundaki inşaat işçiliğinin dışında güzel bir otelde resepsiyonist olarak çalışabilmen biraz zor.
Bu yazıyı kaleme alırken bir Gazeteci ve İletişimci kimliğimle bir yanlışa dur demek istiyorum. Geleceği miras bırakacağımız ya da kendilerinden emaneten devraldığımız bu kadim topraklar sonraki nesillere temiz bir dünya, sorunsuz ve güzel bir Türkiye olarak kalsın diye. Hükümet bu tür algı bozukluğu yaratan film ve dizilere artık bir dur demeli.