Röportaj: Melek Barış


Bayram heyecanı uyutmazdı

Şimdi Belediye Başkanı olsa da, O da bir zamanlar çocuktu. Onun da çocukluk hatıraları, özlemleri ve bayram öyküleri var. Bayram sabahlarını dört gözle bekler, büyük bir keyifle yaprak şekerlerinden toplamaya çıkardı. Daha çok büyüklere (misafir şekeri) ikram edilen şekerlerden verildiği zaman mutlu olurdu.

Batman Belediye Başkanı Serhat Temel ile çocukluğu, üniversite yılları, hayalleri, evliliği ve bayramlar üzerine dobra bir söyleşi yaptım. Temel, her zamanki gibi latif ve tevâzukar. Her şeyden önemlisi samimi düşünceleriyle söyleşiyi renkli kıldı. Başkanın kendi sır bohçasından bizimle paylaştığı düşünceleri oldukça naifti. İnanıyorum ki, yaptığım sohbet sizlere de misafir şekeri tadını verecektir. İyisi mi sözler çekilsin, Başkan Serhat Temel konuşsun.

Nasıl bir çocukluğunuz oldu?

Çok farklı bir çocukluğum olmadı. Köyde doğdum. 12 yaşına kadar çocukluğum köyde geçti. Batman’da 90’lı yıllardı ve faili meçhullerin olduğu zamanlardı. Ailemin bir kısmı Mersin’de olduğu için, ortaöğrenime Mersin’de devam ettim. Genel itibariyle iyi bir çocukluğum oldu diyebilirim. Mutsuz bir çocuk değildim. Çok sorunlu olmayan bir ailede büyüdüm. Çocukluk sürecimin bir kısmına öz çekirdek ailem, bir kısmına da amcalarım tanıklık etti. 

O yıllardan en çok neyi hatırlıyorsunuz?

Daha çok oynadığım oyunları hatırlıyorum. Üç oyunu çok severdim. Arkadaşlarımla en çok onları oynardım. Biri ‘Xar’ oyunuydu. Xar, Kürtçe bilye demek. Bizim zamanımızda cam bilyeler vardı. Bizden öncekilere göre biz şanslıydık, çünkü onlarda cam bilye yoktu, taştan bilye vardı. Bir de ‘Xar û Pere’ dediğimiz bir oyun vardı. Bilye ve paranın birlikte kullanıldığı bir oyundu. Madeni Paralar arka arkaya aynı hizaya gelecek şekilde dizilirdi. Dizilen paraların bir kısmı toprağa gömülürdü, diğer kısmı da toprak üstünde kalacak şekilde olurdu. Bilyeyi yuvarlayarak tek sıra halinde arka arkaya dizilen paraları devirmeye çalışırdık. Parayı deviren kazanırdı. Bir de ‘Dar Kılitik’(Çelik Çomak).


Çocukken çok hayal kurar mıydınız?

Çok hayalci biri değilim. Çocukluğumda da böyleydim. Çocukken hep şöyle düşünürdüm; kötü şeyler olmamalı, büyüdüğüm zaman hep iyi şeyler düşünmeliyim ve yapmalıyım. Ha bir de; benden büyük insanların bu akraba olabilir, çevreden olabilir onların özgürce dolaşmaları, diledikleri vakitte eve dönmeleri bende merak uyandırırdı, imrenirdim bunun için büyümek isterdim gibi minimal taleplerim vardı.

Peki, çocuk hayalleriniz gerçekleşti mi?

Hep iyi şeyler olmasını isterdim ve onu yapmaya çalıştım. Dünyada kötü şeyler var, savaşlar var, insanlar ölüyor, öldürülüyor. Ben hiçbir zaman bu işin tarafında biri olmadım. İnsanların iç içe yaşamaları gerektiğine inanıyorum. Bireylerin birbirlerine karşı anlayışlı olmaları ve kötülük istememeleri gerekiyor. Bugüne kadar yapmak istediğim hep bu oldu. Bütün bunları tek başıma yapabilmem mümkün olmasa da hep bu kurgu ile yaşamaya çalıştım. En azından o çocukluk hayallerime, özlemlerime ihanet etmedim. Kendi içimde yaşayabildim ve yaşatabildim.

Sizin çocukluğunuzda bayramlar nasıl geçerdi.

Sabah erken kalkardık, bütün gece heyecandan uyuyamazdık. O mahmur yüz ifadesi ve mutlulukla bayramlık giysilerimizi giyinir, sonra poşeti kaptığımız gibi ev ev şeker toplamaya çıkardık. Güzel olan şekerlerden toplamak için de, özellikle cami kapsında büyüklerimizin bayram namazını bitirmesini beklerdik. Çünkü onlar namaz sonrası hep birlikte köyde bayram kutlamaya çıkarlardı. Bizde peşlerine takılırdık. Onlara çocuk şekeri ikram edilmezdi, misafir şekerlerinden tutarlardı. Bu sebepten biz çocuklarda cami kapısında bayram namazının bitmesini beklerdik. Öğlene doğru şeker toplama işi bittikten sonra şekerlerimizi annemize emanet ederdik. O bizim için şekerlerimizi saklardı. Öyle çok şeker toplardık ki, bayram bittikten sonra bile şekerlerimiz bitmezdi. Öğlene kadar şeker toplardık.

Sonra ne yapardınız?

Sonra da el öpmelerinden toplamış olduğumuz paraları harcama vakti gelirdi. Şekerlerimizi annemize teslim ettikten sonra köyden şehre (Batmana) yol alırdık. O zamanlar Tilmerç Batmandan uzak sayılırdı, yürüyerek gitmek zor işti. Tren yolunu takip ederek Batman’a varırdık. Bayramlarda müdavimi olduğumuz yer mehtap sineması ve civarıydı. Oraya vardığımızda ilk önce bir ciğer yerdik, karnımızı doyururduk. Sonra bisiklet kiralar bir tur da bisiklete binerdik, bizim zamanımızda bu kadar çok bisiklet yoktu, herkesin bisiklet alacak imkânı da yoktu. Sonra da film izlemek için sinemaya giderdik. Akşama doğru eğer parada suyunu çekmişse eve doğru yolculuk başlardı. Çocukluğumda bana ilginç gelen bir şey de, büyüklerimiz bayram gününde sigara içmemize karışmazlardı. O gün sigara serbestti. Bayramda serbest diye bizde sigara içerdik. Çoğu zaman sigara dumanı bizi boğar öksürmeye başlardık ama yine de içerdik. Eskiden bayramlarda şeker ikramının yanında bir de tepside çeşit çeşit sigara ikram edilirdi. Tabi bu çocuklara değildi. Bayram günü hepimizin cebinde bir kaç sigara akşama kadar tüttürürdük. Birçok yerde bu gelenek hala devam ediyor.

Özlüyor musunuz o yılları?

Elbette özlüyorum o yılları. Çocukluk yıllarımızda hep bir masumiyet vardır, büyüdükçe onu yitiririz. İçimiz fettanlaşır. Hayallerimiz bir şekerle mutlu olmayı unutur.

Üniversite yıllarınızdan biraz söz etsek, çok hareketli miydiniz?

Üniversite yıllarım biraz daha hareketliydi. Gençliğin verdiği heyecan, o dönemin politik sorunları ve toplumsal sorunları bunda etkiliydi. Yine şimdiye benzer sorunlar vardı. Bende bir Kürt genci olarak, politik bir tavırla hareketli bir dönem yaşadım. YÖK’e karşı olmadan tutun da, yemek protestosuna ve otobüs zamlarına kadar o devinimin içinde bulundum. Bir de üniversite yıllarından başlamak üzere bireysel bilinçlendirme faaliyetlerine girdim. İnsanlık Tarihini, Sınıflar Tarihini çok araştırdım, çok kitap okudum. Bu dünyada neden bazıları güçlü, neden bazıları zayıf, neden birileri öldürüyor, birileri ölüyor, bunun kaynağı nedir? gibi arayışlarım oldu. O 4 yıllık zaman içerisinde kendime çok şey kattım diyebilirim.

Sizce neden birileri öldürüyor?

Bunun nedeni menfaatler ve çıkarlar. Dünyada eşitsizlik var ve adalet yok. 16-17 yaşından bu yana hep bunu gördüm. Çıkar ve menfaat hem organizasyonlar nezdinde, hem devletler nezdinde bütün insanlığı savaşa ve açlığa sürüklüyor. Kişilerin bireysel tatminsizliği de bu sistemi destekleyecek noktaya getirebiliyor. Dinlerde de bu vardır. İnsanın işlemesinde de bu vardır. Buna kendini terbiye etme deniyor. Nefis denen bir olaydır. Nefsin insana hükmetmesidir. Bütün eşitsizliğin kaynağı bunu kontrol edememektir. Sana biri yetiyorken ikisini istemek, diğer yandaki birinin hakkını almaktır aslında. Doyumsuzluktur. Ortadoğu’daki bu savaşın nedeni petrol değil midir? Herkes aslında bir pay alma yarışında. Bu durum adaletsizliğin ve eşitsizliğin temelini oluşturuyor. Ne yazık ki, yeryüzünde ciddi bir adaletsizlik var, gelir dağılımı sorunu var ve bunun çözülebilmesi için paylaşmanın iyi bir noktaya gelmesi gerekiyor.

Mühendis olmak tercihiniz miydi?

Aslında sayısal zekâya sahibim. Ben de sonradan fark ettim. Bunu bilmeden bu tercihte bulunmuştum. Matematiği seviyorum. Dolayısıyla mühendislik bana uygun diye düşünüyorum. Zaten tercihlerimin büyük çoğunluğu da mühendislikti.

Şu anda yaptığınız işin dışında ne iş yapmak isterdiniz?

Sanatla ilgilenmek isterdim. Müzik veya diğer bütün sanat dalları aynı şekilde ilgimi çekiyor. Sanat beni heyecanlandırıyor, sanatla uğraşmayı daha çok seviyorum.

Sanata olan ilginiz nasıl başladı?

Aslında bu etkilenmeler genellikle aileden gelir. Aileden gördüğünüz birine özenir ve geliştirirsiniz kendinizi. Fakat bende öyle olmadı. Daha çok üniversite ortamından kaynaklandı. Girdiğim ortamlarda saz-gitar çalanlar, şarkı söyleyenler vardı, onlardan etkilendim. İlgi uyandı bende, sonra birkaç kişi bir araya gelerek bir grup oluşturduk. Yaklaşık 10-12 yıldır sanatın müzik boyutuyla da ilgiliyim. Bir müzik grubum var, son üç yıldır kendilerine dâhil olamazsam da ki, onlar İstanbul’da devam ediyorlar yine de grubun içinde yer alıyorum.

Nedir bu grubun adı?

‘Siya Şevê’(Gecenin gölgesi), Kürtçe müzik yapan bir grup. Ben şimdi arkadaşlara gıpta ile bakıyorum. Şu anda onlar İstanbul’da müzik yapıyorlar, ben de izlemekle yetiniyorum.

Gruptaki rolünüz nedir?

Gitar çalıyorum. Evde bir gitarım var, bazen canım sıkkın olduğunda gitardan besleniyorum. Zaten bilimsel olarak da gitarın insan ruhunu rahatlatan, rehabilite eden bir kimyası varmış.

En son ne zaman gitar çaldınız, şarkı da söylüyor musunuz?

Birkaç gün önceydi. Bazen mırıldandığım oluyor ama genellikle söylemiyorum, daha çok enstrümantal…

En son “… özelliğinden dolayı senle gurur duyuyorum” lafını kime söylediniz, hangi özellikti o?

Zor bir soru oldu. En son bir arkadaşıma kişilik özelliğinden ötürü söylemiştim. Şeffaf-samimi olması ve onu koruyabilmesi çok önemliydi. İnsanlarla daha çok kişilik özelliklerin dolayı gurur duyuyorum.

Aynı lafı en son siz ne zaman duydunuz, hangi özelliğinizdi?

En son bir mitingimiz vardı. Orada insanlar ‘Batman seninle gurur duyuyor’ diye tezahüratta bulunmuşlardı, bu geçerli mi bilmiyorum. Tabi bu işin latifesi. O biraz siyasal bir durumdu. Fakat diğer yönüyle doğrusu pek hatırlamıyorum. Bu kent adına iyi şeyler yaptığıma inanıyorum ama buna rağmen konumumuz gereği takdir edilmeyi beklemiyorum. Böyle bir beklenti içerisine girersek hayal kırıklığına uğrarız. Hem iş dünyası boyutuyla, hem psikolojik boyutuyla bizi var eden ve çalışmalarımızı süreklileştiren moral-motivasyondur. Bunu da beklenti içerisinde kurgularsak moral bulamayız, moral bulamadığımızda da faydalı olamayız. Doğrusu bu yoğun tempoda bizi motive eden tek realite bu. Ben de beklenti içerisine girmemeyi öğrendim. Ne yazık ki, on güzel şey yaparsınız, aralarında bir yanlışınız olsun herkes o yanlışı konuşur. Herkesin devamlı gördüğü takip ettiği ve değerlendirdiği bir konumdayız. Bu arada konuşurken hala düşünüyorum ve hatırlamaya çalışıyorum, bana bu lafı yakın bir zamanda söyleyen oldu mu diye. Galiba yok. 

Yaşayamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?

Ahmet Kaya’nın bir konserine gitmek isterdim. Üniversite yıllarımda hep böyle bir arayış içerisindeydim. Diyarbakır’da okuyordum. Ahmet Kaya İstanbul’da yaşıyordu ve bölgeye politik kimliğinden dolayı gelemiyor, konser veremiyordu. Konser verdiği yerler Antalya, İzmir ve İstanbul taraflarıydı. Bir konserini canlı izlemeyi çok isterdim. Ahmet Kaya’nın hem sanatsal yönünü, hem kişiliğini, hem de politik duruşunu seviyor ve takdir ediyorum. Onu canlı olarak izleyememek ve o dönem bir konserine gidememek ben de hep çok yer etti. İç dünyamda bir eksiklik olarak kaldı.

Ulaşamadığın biri ile tanışıp sohbet etme imkânınız olsaydı bu kim olurdu? Ondan neler öğrenmek isterdiniz?

Amerikalı sanatçı Bob Dylan. Amerikan yaşamını ve folklorunu sanatına yansıtan bir sanatçı. Bunu takdir ediyorum. Onunla bir araya gelip sohbet etmek isterdim. Ve bizdeki Dengbêjleri dinlemesi için, bir Dengbêj CD hediye ederdim. CD’yi dinlemesini ve yorumunu almak isterdim.

Peki neden?

Çünkü çok beğeneceğini düşünüyorum. Bob Dylan müziğinde Amerika’daki siyahîlerin yaşadığı sorunları anlatıyor. Amerikan folklorunu müzik yapmış. Dengbêjler de aynı tarzda müzik yapıyor.

Hiç kimsenin göremediği bir özelliğiniz var mı?

Herkesin aslında içinde sakladığı bir şeyleri var. Çok sabırlı görünüyorum, aslında çok sabırsızım. Sakinimdir ama önüme bir hedef koyduğumda, olması içinde çabuk davranırım, hatta ilgili kimseye baskı uygularım. Böyle bir yönüm de var ama nedense pek fark edilmiyor.

Sizi en çok ne kızdırıyor?

Beni en çok kızdıran cehalettir ve cehaleti kabul etmemek daha da kötüdür.

Yalan söylemenin sizce uygun olduğu durumlar nelerdir, beyaz yalan söyler misiniz?

Son dönemlerde beyaz yalan diye bir tabir çıktı ortaya. Öncelikle belirtmek istiyorum ki, beyaz da olsa yalanın rengi, etik değildir. Fakat kötülük yapmama adına gerekirse yalan söylenebilir. Eğer gerçeği söylemek can yakacaksa bence ertelenebilir. Yani; gerçeğin can yaktığı, yalanın serinleteceği durumlarda beyaz yalan söyleyebilirim ama daha sonra gerçeği uygun bir dille ve nedeniyle mutlaka açıklarım. Beyaz da olsa, gerçeğin önüne geçmemeli.

Bugüne kadar yaşadığınız en büyük hayal kırıklığı nedir?

Çok büyük hayal kırıklığı yaşamadım. Hayal kırıklığının nedeni, hayattan çok şey beklemek ve hayata çok anlam yüklemekle ilgilidir. Bu durumda hayal kırıklığı da büyük olur. Ben hayata çok anlam yüklemiyorum, önüme ne çıkarsa onu yaşıyorum. Böylece çok hayal kırıklığı da yaşamıyorum. Şok olduğum durumlar olmadı yani.

Fobileriniz var mı?

Cenaze görmekten korkuyorum.

Hobileriniz var mı?

Hobim çok. Film izlemeyi çok seviyorum. Farklı müzik türlerini takip ederim. Çok fazla vaktim olmadığı için hobilerimi de çok fazla geliştiremiyorum. Zaman buldukça kitap okuyorum, müzik dinliyorum, spor yapıyorum. Özellikle futbol oynuyorum.

İyi futbol oynar mısınız?

Genelde ortalarda bir yerde dolanıyorum. Bazen öne çıkıp gol atmayı denediğim de oluyor dermişim tabi bu işin şakası. Aslında futbolda teknik olarak iyiyim, fakat oynamaya ara verdiğimden dolayı haliyle hamlama da oluyor. Doğrusu en son bir sene önce oynamıştım fakat iki gün boyunca da kımıldayamamıştım.

En son hangi filmi izlediniz?

‘Dengê Bavê Min’ (Babamın sesi).

En son hangi kitabı okudunuz?

‘Cesur Yeni Dünya’ Aldous Huxley. Güzel bir kurgu roman. Şu anda onu okuyorum.

Sinirlerinizi bozan markalar var mı?

İlginç bir soru. Markalar olmalı tabii. Marka denilen şey aslında bir standart. İnsanın daha konforlu, daha hoş ve güzel yaşaması için oluşturulmuş bir tasarımdır. Markaların imitasyon olanlarına çok kızıyorum, ona sinir oluyorum mesela.

Tutkun olduğunuz marka var mı?

İlla da şu marka olacak diye bir tutkum yok. Fakat bir ayakkabı, takım elbise veya gömlek alırken iyi bir şey olmasına dikkat ediyorum.

Daha çok nasıl giyinirsiniz?

Spor giyinmeyi daha çok seviyorum ama konum itibariyle pek giyinemiyorum. Yine de arada tebdili kıyafet yapıyorum tabi.

Yeni evlilere ‘Çiçeği burnunda damat’ derler, siz de yeni evlisiniz. Evlilik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben evliliğin cinsler arası çok iyi bir formilasyon olduğuna inanmıyorum. Toplumun, mevcut geleneklerin, toplumsal değerlerin çıkardığı bir şey olduğunu düşünüyorum. Bence evlilik olmadan da insanlar bir arada yaşayabilirler. Bunun asgari kuralları vardır ve herkes de buna uyar, illa ki evlilik olmak zorunda değil. Evlilik olduğu zaman insanda şöyle bir baskı oluyor. Ben artık evlendim, bir imza attım, benim artık birilerine karşı sorumluluğum var, geleneklere ve toplumsal değerlere göre davranmam gerekiyor diye bilinçaltında ve psikolojide bir baskı oluşuyor.  Ve daha çok yanlış yapmaya itiyor insanları. Türkiye’de de, dünyada da boşanmalar daha çok artmaya başladı. Ben evliliğe karşı değilim ama evliliğin biraz daha bu kurallar birliğinden çıkartılıp evlenecek kişilerin iradesine bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Toplum, sanki hem kadının, hem de erkeğin iradelerini teslim alıyor ve onları bu şekilde bir araya getiriyor gibi. Bundan dolayı da özellikle evlilikler biraz korkutuyor. Evlilikte maksat mutluluk olması gerekiyorken, baskı nedeniyle daha çok iki aile arasında yaşanan bir sinir harbine dönüşüyor. Evet, yeni evliyim ve şimdilik çok mutluyum. İnşallah hep öyle devam eder.

10 Sene sonraki hayatınızda bugünden farklı neler olacak diye umuyorsunuz?

10 sene sonra öyle umuyorum ki, sakin bir hayatım, iki çocuğum, beni çok yormayacak bir işim. Kendime daha çok zaman ayıracağım, daha çok gezebileceğim bir yaşam hayal ediyorum. Çok büyük hayalim yok yani.

Sizi benzer yaştaki, benzer işi yapan, benzer konumdaki kişilerden farklı kılan ne var?

Aslında ben insanların çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Belirgin bazı özellikleriniz var mı desek daha doğru olur. Farklı olmak biraz üstünlük gibi algılanabilir. Diğer insanlara göre belirgin bazı özelliklerim var. Ben inandığım şeyleri söylerim ve yaparım. Şimdiye kadar hep öyle yaptım. İnanmadığım, hoşuma gitmeyen beni sıkan hiçbir şeyi yapmadım. Öylesine yapay ve suni bir ilişkim, arkadaşlığım, dostluğum olmadı. Hep bir şeye inanarak yapmak istedim. En belirgin özelliğim bu diyebilirim. İnandığım şeyleri yaparken yanlış yaptığım da oldu ama benim yanlışımdı.

Yakın bir arkadaşınız kanunsuz bir iş yapsa polisi arar mısınız?

Kanunlara göre değil de, etik ölçülere göre davranan bir insanım. Kanunlar da bazen yanlış olabiliyor. 100 yıl önceki kanunlar şu an hayatımızda yok. Ama 100 yıl önce o kanunlardan dolayı ceza almış insanlar var. Bunun çok adil bir yaklaşım olduğuna inanmıyorum. Temel olan suç ve cezadır. Dostoyevski’deki Raskolnikov karakteri biraz bu sorunuzun cevabıdır aslında. Suç işleniyor ama onu suça götüren durumlar vardır. Böyle bir durumda ben polisi aramayabilirim. Gaziantep’te baklava çalan bir çocuk oldu. Onun gibi birini görsem polisi aramam. Evet, o çocuk kanunlara göre suç işledi ama aslında o suçun altında yatan çok daha büyük suçlular var. Bir tepsi baklavaya onca yıl cezanın neresi adil. Bu nedenle böyle bir durumda ben kanuna göre değil de, etik kurallar çerçevesinde değerlendiririm.

Bir film yapmaya karar verseniz adı ve konusu ne olurdu?

Topluma, dünyaya ve egemenlere rağmen özgürlüğünü arayan bir bireyin yaşamını konu alırdım. Filmin adı ‘Özgürlük arayışı’ olurdu.

Aileniz hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? 

Ailem çok mütedeyyin, kendi halinde, sevdiğim, değer verdiğim insanlardan müteşekkil. Babam ve annem başta olmak üzere, hiçbir zaman gelişmemde engelleyici olmadılar. Hep desteklediler. Sıkça bir araya gelip derin konuşamazsak da yaptığım çok şeyi anladıklarını düşünüyorum. Bu anlamda ilerici ve aydın bir ailem var. Onlarla gurur duyuyorum.

Onlar için en çok sevdiğiniz şeyden veya sevdiğinizden vazgeçer misiniz?

 Hayır vazgeçmem. Onu ayrı değerlendiririm. O konuma getirmem yani.

Batman için faydalı işlere imza atmak istediğinizi biliyorum. Gelecekle ilgili planlarınızı bizimle paylaşır mısınız?

Batman güzel bir şehir. İçinde yaşadığımız zaman belki daraldığımız, ‘of!’ çektiğimiz, kızdığımız da oluyor. Ama dışarı gittiğimiz zaman, Batman’ın değerini daha iyi anlıyoruz. Batman, gerek devlet tarafından, gerek uyguladığı politikalar tarafından çok mağdur edilmiş, alt yapısı olmadan, agresif bir şekilde büyümüş bir kent. Bunun düzelmesi için zaman gerekiyor. Kimsenin elinde sihirli bir değnek yok ki, bir dokunup düzeltesin. Batman’ın önümüzdeki yıllarını daha olumlu görüyorum. Hem kentsel, hem de nüfus boyutuyla her geçen gün büyüyeceğine, daha çok yaşanabilir bir kent olacağına inanıyorum. Çalışmalarımız bugün de, yarın da hep bu yönde olacak.

Şu anki duygularınızı paylaşmak ister misiniz?

Aslında pek çok insanın istediği şeyler aynı, fakat hedeflere giden yollar bazen değişebiliyor. İnsanın düşünmesinin sınırı yok ve bence olmamalıdır da. Herkes bildiği güzel yoldan gidebilir ama varılacak yer aynıdır. Kırıp dökmeden gitmek en iyisidir. Kötülük doğada ve insanın doğasında da vardır, iyi şeylerin olması için uğraşmak daha olumludur. Ben insanların daha iyi şeyler yapacağına inanıyorum, bu umutla teşekkür ediyorum.