Bilim insanları akarsuları (Dereler, Çaylar, Nehirler) insan vücudunun anatomik yapısına benzetirler.

Doğa Derneği Başkanı Sayın Dr. Güven Eken, barajlar inşa ederek dere, çay ve nehirlere müdahalenin vücudumuzdaki damar sistemine müdahale olarak tanımlamıştı.

Yıllar önce Türkiye Su Meclisi’nin yayımladığı ‘Su Manifestosu’nu hatırlıyorum. O manifestodan bazı satırları bilginize sunduktan sonra yazımın esas konusuna geleyim;

“İnsan dahil olmak üzere doğanın her bir zerresinin hayatta kalabilmesi için göl, nehir, dere ve yer altı sularının bütünlüğüne yani sağlıklı bir su döngüsüne muhtaçtır. Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda değerli bir işleyişe sahiptir. Doğa, ticari bir mal haline getirilemez. Su yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır, bulunduğu havzaya aittir, doğal bir varlıktır, kaynak değildir. Su kendini ancak akarak var edebilir ve doğada tek damla su boşa akmaz. Suyun özelleştirilmesi ve suya efendi atanması kabul edilemez. Sürdürülebilir kalkınma, koruma kullanma dengesi gibi ilkeler doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez. Su, insan dahil tüm canlılar için aynı derecede değerlidir. Suyla ilgili meseleler ancak böyle bir anlayışın hakim olduğu adalet duygusuyla çözülebilir. Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur. Amacımız doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamaktır.”

Maalesef bilim insanlarının uyarılarına kulak verilmiyor…

Barajlar inşa ediliyor.

Su, yasal güvence altına alınarak herkesin faydalanması cihetine gidilmiyor…

**

**

HAVZA AĞAÇLANDIRMA YAPILMADIĞI İÇİN…

Bilindiği gibi barajlar birçok amaç için yapılır;

Sulama, enerji, endüstriyel ihtiyaç, yerleşim yerlerinin içme ve kullanma suyunun temini ve taşkın koruma…

Madem Barajlar inşa ediyoruz, bunların korunması için gereken tedbirlerin de alınması gerekiyor.

Havza Ağaçlandırma projelerinin hayata geçirilmesi yasal zorunluluktur.

Batman Barajı’nın korunması için yıllarca uyarılarda bulundum.

Havza Ağaçlandırma projeleri konusunda edindiğim bilgileri paylaştım.

Heyhat kimseler sesimizi duymadı veyahut duyması gerekenler sağır sultanı oynadılar…

Halbuki Sağır Sultan’a bile sesimi duyuracak kadar çabaladım…

Bilim insanlarının uyarıları dikkate alınmadığından barajlarımız hızla toprakla doluyor. Bu konuya uzun süre önce dikkat çekmiştim.

Şu cümlemi hatırlayınız: ‘Batman Barajı’nın hızla erozyon ve heyelanlardan kaynaklı olarak toprak, çakıl, kum, çamur, kısaca ‘Rüsübat’ denilen tortular-çöküntüler-birikintilerle dolmaya başladığı yönündedir. Sason’a son gidişimde barajın yukarı cihetten Kaletepe köyüne kadar toprakla dolduğunu görmüştüm.’

Günümüze geliyorum; Batman Barajı’nın son halini bir yerel gazetemiz görüntüledi…

Batman Barajı’nın yukarısı tamamen kurumuş vaziyette. Düşünün ki ekte sunduğum fotoğraftan da görüldüğü gibi tarihi Kaletepe Köprüsü ve hemen aşağısında inşa edilen yeni köprünün ayakları altında bile çay akıntısı dışında bir damla birikmiş göl suyu yok…

İnsanların yerleşik düzene geçtiği, 12 bin yıllık Hallençemi Höyüğü’nü eski okurlarım hatırlayacaktır.

Amerikalı bilim insanı Arkeolog Sayın Michael Rosenberg, yıllarca Hallençemi Höyüğünde arkelojik kazılar yaparak tarihi gün ışığına çıkarmaya çalışmıştı. O höyük sular altında kalmıştı.

Oysa son günlerde o civarda tek damla su yok…

Her taraf çamur…

Her taraf bataklık…

Her taraf toprak, tortu, çakıl…

Baraj göl havzasında bulunan tarihi Kaletepe Köprüsü ve yeni köprü kayalıklardan oluşan bir kanyon üstünde inşa edilmişler. Çocukluğumdan biliyorum; belki yüz metrelik uçurumlar vardı. Baraj toprakla dolduğundan uçurumun yarısı kalmıştı…

Tam ibretlik bir manzara…

Neden bu hale geldi, niçin baraj gölündeki su akıtıldı, boşaltıldı? Bununla ilgili değerlendirmemi inşallah yarınki yazımda bulacaksınız.
Devamı yarın