Batman´ın gerçek köylüsü İluhlu Avukat Sabih Ataç, 12 Eylül darbesinin toplumu içine kapattığını söyledi. Ataç, Kürt sorununun uluslararası bir sorun olduğunu ve Türkiye´nin bu sorunu tek başına çözme şansı olmadığını kaydederek, Türkiye Kürtlerinin de ne istediklerine karar vermeleri gerektiğini belirtti. Avukat Ataç, “Türkiye´deki Kürtler sorunu çözülebilir. Türkiye buna odaklanmalı. Kürtlerin de ne istediklerine karar vermeleri gerekiyor. Bu ülkenin içerisinde bu ülke ile birliktemi yaşamak istiyorlar, Federal bir yapı içindemi yaşamak istiyorlar, yoksa bağımsız bir yapımı istiyorlar. Bunu bir dillendirmesi lazım” dedi.

 

Melekçe Avukat Sabih Ataç ile Batman ve Kürt sorunu üzerine konuştu. Avukat Ataç çarpıcı açıklamalarda bulundu.

 

 Bize İluh´u anlatır mısınız?

1964 yılında Batman´a gelmişiz. O yıllarda Batman 8–10 bin nüfuslu bir ilçeymiş. O nüfusun profilini çizecek olsam bir komşumuz Adanalı Ramazan, bir komşumuz İzmirli İhsan, bir komşumuz Tokatlı İsmail, bir komşumuz Elazığlı Muzaffer, bu komşularımızın bazıları alevi. Öte yandan bir komşumuz Yuhan ve Lahdo. Onlar Süryaniydi. Bir komşumuz Üzeyir. Üzeyir Yezidiydi ve biz onların çocukları İsa ile beraber büyüyoruz. Onlar bizden Kürtçe öğreniyor, biz onlardan Türkçe öğreniyoruz. O zamanlar farklılıkların bir arada olduğu,  herkesin kendini yaşadığı kozmopolit bir Batman´dı. O dönemin insanı ister istemez farklıyı, ötekiyi içine almış ve onun doğrularıyla karşılaşıp doğrusunu alarak kendini de ortaya koymuştur. Her taraftan insanlar gelmiş ve bir arada yaşamıştır. İluh açık bir çekim merkezi olmuş ve her gelen ekonomik anlamda burada karnını doyurmuştur. Herkes eğitimsiz gelmiştir eğitim görmüştür, yoksul gelmiştir zenginleşmiştir. O dönemde Batman´a zengin gelip yoksullaşan bir örnek yoktur. Bu durum 1970´lerin sonuna kadar devam etti.

 

 Peki, ne oldu da her şey değişti?

1980´lerden sonra 12 Eylül ve yaşadıklarımız herkesi kendi içine kapattı. Daha önce herkes dışarıya açıkken, ona herkesin kapısı açıkken, kapısından içeri girip yemekler yerken, hikâyeler dinlerken bu sefer kapattı kendisini. Sahip olduğumuz bu değerler gitti ve kendi içimize kapandık. Etrafımızı kapattık. Sonra gelenleri doyuracak imkânlardan da yoksun kaldık. Eski Batman, çok kültürlü, çok sesli, çoğulcu, sosyal ve ekonomik alanlarda gelişen bir Batman´dı. Şimdi ki Batman ise; durgun, potansiyeli olan ama belki hala ne yapacağına karar verememiş bir kent…

 

 Sizce Batman´ın öncelikli sorunları nelerdir?

Öncelikli sorun ekonomidir. Aç beyin çok iyi çalışmaz, tok beyin iyi çalışır. Zaten bu yüzden aristokrasi, burjuvazi, hayatı geliştiren bir özelliğe sahip… Batman´ı çekim merkezi haline getiren petrol ve T.P.A.O´dur ama T.P.A.O´nun bir kapasitesi var, bir çıtası var bunun dışına taşma ve gitme olanağı yok. T.P.A.O bu haliyle mevcut bir kenti ileriye taşıyabilecek bir yapıya ve kapasiteye sahip değil. Bir de doğal varlığımız olan toprağımız var. Bu toprağın da arzı belli ve bizim onu çoğaltma şansımız yok, ancak toprakla ilgili yeni teknolojileri kullanma durumumuz var. T.P.A.O yapısı belli bizim topraklarımız da belli ise Batman´la ilgili daha iyi şeyler düşünmemiz gerekir. Sadece bunlarla kalınsa Batman ekonomik anlamda gelişmez. Ekonomik anlamda gelişme olmadığı sürece kültürel ve sosyal alanda gelişme şansına da sahip olamaz.

 

 Peki, nasıl geliştirilebilir?

Klasik bir değişle devlet geliştirebilir ama artık devlettin kentleri geliştirme fonksiyonları da bitiyor. Devlet gelişmeyi teşvik edici bir özelliğe bürünüyor. Bu kentte yaşayanların kendileri, dışarıdakilerle bağlaşıkları ve onlarla işbirliği yapanlar bu kenti geliştirebilir. Batman Güneydoğu Bölgesinde ciddi potansiyele sahip bir kent…  Küçük çapta da olsa birikmiş bir sermayesi var. Ekonomik durumu iyi olanlar bir araya gelip yatırım yapabilecek bir noktada buluşabilirler. Bunu yaparlarsa kentin ekonomisinde ciddi bir ilerleme şansı yakalayabiliriz.  Ekonomik anlamda gelişmenin yanı sıra sosyal, kültürel gelişmelerde sağlamamız gerekiyor. Biz bu noktada zayıfız çünkü geçmiş bir kültürümüz yok. 50 yıllık bir kentten söz ediyoruz. 50 yıl önce bu kente gelenlerin tamamı kır kökenli. Kır kökenli oldukları için sahip oldukları kültürde bellidir. Bizim bu kültürü geliştirebilecek bir alt yapıya sahip olmamız lazım.

 

Kent kültürünü geliştirecek olan bu altyapı nedir?

Tiyatrolar, sinemalar, konferans salonları… Bu tür yerlerin olması gerekiyor. Batman´da Devletin elinde çok büyük bir kültür salonu var. Devlet bunlardan yararlanmıyor yada yararlanırsa dahi kendi istediği, motive ettiği bir kültür ve sanat politikası güdüyor ve buda çok sağlıklı değil. Terk ediyor sivil hayatı. Oysa mikro anlamda herkesin kendi kültürünü ortaya koyduğu, yaşadığı, yaşattığı bir hayat tarzı çok daha dinamik ve üretken oluyor. Devlet bu gibi yerleri sivil toplumla ortaklaşa kullanabilir. Devretsin demiyorum. Bu koşullarda olacak bir olay değil… Aynı şey belediye için de geçerlidir. Devletten kastım bütün iktidarda olanlar, hem yerel iktidar hem merkezi iktidar. Kendi olanaklarını sivil toplumla birlikte kullanırlarsa biz ekonomik alanla birlikte kültürel alanımızı, sanatsal alanımızı da geliştirebiliriz.

 

 Kent bilincini nasıl geliştirebiliriz?

Batman´ın önemli bir handikabı. Benim büyük bir parçam İluhludur. Buraya ben 4 yaşındayken gelmişiz. 4 yaşında bir çocuk hiçbir şey değildir. İlk komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerini, ilk güzellikleri ben İluh´tan aldım. İluh´u reddedemem. İluh muhteşem bir güzelliktir. Ona her gelen sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda gelişmiştir ama acıdır İluh´un kendisi geri kalmıştır. Benim önerim bizim geriden getirdiklerimize sahip çıkalım. Kent kültürü 50 yılda oluşmaz. Çetin Altan kentliyi şöyle tarif ediyor; “Kentli; bir binada 3 kuşağın yaşadığı 3. kuşaktır.” Bu doğru bir tanımdır. Biz bile kentli değiliz. Kentli derken köylüyü küçümseme anlamında söylemiyorum. Köylülerin her birinin kendine ait çok güzellikleri var. Onu da getirsin, güzelliklerini yaşasın fakat olumsuzluklarını terk etsin ve burada bir armoniye dönüşsün. Geçmişten getirdiği kimliğin yanına bu kente ait kimliğini koysun ve Batmanlılık kültürüyle yoğursun, yeni bir hale dönüşsün ve dillendirsin. Her şeyimiz geçmişe ait olmasın, bazı şeylerimiz şimdiye ve geleceğe ait olsun. Kent bilincini ancak böyle geliştirebiliriz.

 

 Batman´ın lobisi nasıl oluşturulabilir?

Lobi; kapalı kapılar ardında çok güçlerin oynandığı yer gibi bir anlam çağrıştırıyor, bu nedenle tasvip etmiyorum. Lobi oluşturma yerine, sivil alanda yaratıcı birliklerin oluşturulması taraftarıyım. Ticaret odası, aslında değerlendirirseniz bir lobidir. Esnaf kefalet bir lobidir. Baro, Tabipler Odası, Ziraat Odası, Kültür Sanat Derneği, Borsa bir lobidir. Ekonomisi iyi olan Batman´ın zenginleri bir araya gelip ortak ne yapabileceklerini söyleyebilmelidirler. Batmanın çiftçileri bir araya gelip ne yapacakları konusunda projeler geliştirmeliler. Bunlar muhteşem şeyler. İlk defa iş adamları ve ticaret odası stratejik bir plan hazırladı, bu harika bir olay. Dicle kalkınma ajansında da bir hareketlilik var. Sanatsal anlamda da güzel şeyler yapılıyor.  Herkesin kendi alanında sorumluluk alması ve yaratıcı olması gerekiyor. Bu kentte güzel şeylerde oluyor.

 

Batman ekonomisi, hangi alanda gelişmeli?

Yatırımcılara benim âcizane önerim, yatırım yapanların önce hangi alanda yatırım yapacaklarını bu alanda pazarın ne olduğu, maliyetlerin ne olacağı, satış fiyatları ve kar edip etmeyeceği konusunda bir fizibilite yapmaları lazım. Çünkü ticaret kar üzerine kuruludur. Bu kârı hiçbir zaman maksimum kar olarak tanımlamıyorum. Optimum ve dengeli bir kar. Bunu mutlaka yapmaları lazım, yapmazlarsa yatırım anlamsızlaşıyor. Hatta ciddi bir soruna dönüşüyor. Batman bu konuda zaten yaralı… Benim kanaatim tarıma dayalı sanayi geleceğin en önemli sektörlerinden bir tanesidir. Aldığımız gıdalar, bütün bedensel ihtiyaçlarımızın çoğunun ana kaynağı toprak. Buna dayalı bir sanayi kurulduğu vakit, sadece Türkiye´de değil dünya çapında bir alana da dönüşebilir.

 

 Ekonomik kalkınmada tarihi yerlerimiz nasıl değerlendirilebilir?

Hasankeyf ciddi bir tarihi değerdir. Bu havzadaki tarihi envanterleri bilmiyoruz. Kira Dağında kilise var ötesine giderseniz sayısız birçok yerler var bunların hepsini ortaya çıkarıp sahiplenmek lazım. Üzerinden ticaret yapıp para kazanabileceğimiz hale getirebiliriz. Ama acıdır Hasankeyf´e gidip gelen turistin hiç biri Hasankeyf´te kalmıyor çok küçük bölümü burada kalıyor. Gerisi Diyarbakır ve Mardin de kalıyor. Bu bizim ciddi bir eksikliğimiz, bunu mutlaka gidermemiz lazım. Bölgenin kültür kenti haline gelebiliriz. Yılda bir düzenlediğimiz bir festival var, bu festivale bütün gücümüzü katabiliriz. Belediye, Vilayet ve halkın kendisi ile festivalin kalitesi artırılabilir. Hem sanatçılarımızı pazarlarız hem de eğleniriz. Sanatsal değerleri ispatlanmış eserleri festivalde sergileyebiliriz. Yeter ki kalite katalım. Kalite olduğu vakit kültürel anlamda hamle yapabiliriz. Hangi anlamda olursa olsun değeri olan, yeteneği olan insanların gelip işlendiği merkezler kurabiliriz. Çokta zor değil, yeter ki, irademizi ortaya koyalım. Kentin sosyal hizmet sunabilme olanakları çok yüksek biz buralarda kongre merkezleri yapabiliriz ve insanları buraya getirtebiliriz. Üniversitemiz kuruldu. Öğrencilerin her alanda yaratıcı olabilecekleri alanları şimdiden projelendirebiliriz.

 

 Göçlerin insan üzerinde yarattığı durum nedir?

Bu da çok önemli ve ciddi bir sorun. 1980 sonrası, bu kente gelmiş ve iş sahibi olmayan aynı zamanda kentin asıl dinamikleriyle kopuk bir kesim var. Kendi akrabalarımızla bile kopuk yaşıyoruz. Sirkülâsyonun devam etmesi için bizim bir arada kalabileceğimiz sosyal bir alana ihtiyacımız var. Onlarla birlikte bazı sosyal faaliyetlerini paylaşabilmeliyiz ki potansiyel olmasınlar. Bu kesim hem devlete hem diğer katmanlara kızgın… Bir arada kalabileceğimiz sosyal ortak alanlar yaratırsak, benim kanaatim; Batman ileri bir hamle yapmış olur.

 

 Sizce Batman´ın kent olarak plan sorunu var mı?

İnanılmaz bir çarpık kentleşme var. Bütün iktidarlar bunun vebalini ve günahını ödeyeceklerdir. Bundan sorumludurlar. Evler arasında iki metre yer var. Hepimiz arsa sahibine kendimizi feda ediyoruz. Belediye son bir karar aldı ve oranı belirledi. Kendi adıma bu kararı destekliyorum. Çünkü yarın çocuklarımız bizden hesap soracak, çocukların top oynayabileceği bir alan yok. Akşamları rahat oturabileceğimiz bir yer yok. Diyarbakır Caddesi muhteşem şanzelize özelliğinde bir caddedir fakat o alan da gittikçe daralıyor. Kentin planlamasıyla ilgili ciddi sorunlarımız var. Kentin ilerlemesini sağlayacak plan ve proje eksikliğimiz var, bunun mutlaka çözülmesi lazım.

Bunları kim yapacak?

Bunları hükümet yapacak ve belediye yapacak. Hükümetin yapamadığını belediye yapabilir. Belediye, bu kente yönelik olarak ciddi anlamda bir projelendirme yapabilir.

 Ya Kürt sorunu…

Kürtlerin burada çok fazla yaşamış olması nedeniyle Kürt sorunu burada da ciddi bir sorun. Başak sorun bu… Fakat kentin çevresini ve gelişimini düşündüğümüz zaman en ciddi sorun ekonomidir. Bunun ötesinde ciddi anlamda bir Kürt sorunu vardır.

 

 Kürt sorunu nasıl çözülür?

Kürt sorununun çözümü çok ideal bir söz. Çünkü Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun ve tek başına Türkiye´nin çözebilme şansı yok ama Türkiye´deki Kürtlerin sorunu çözülebilir. Türkiye buna odaklanmalı. Kürt sorununu çözeceğim diye odaklanırsa çok iyi bir sonuç alınabileceğini düşünmüyorum. Fakat Türkiye´deki Kürtlerin sorunu nasıl çözebilir diye bir odaklanma işi kolaylaştırabilir. Bu noktada Türkiye´nin bir irade göstermesi lazım, Bu irade gösterildiği andan itibaren bazı şeylerin çözülebileceğine inanıyorum. Çünkü Türkiye´nin aleyhine, Türkiye´ye çok düşmanca tavır içerisinde Kürt yoktur varsa da çok azdır. Ortam çözüme yönelik olumlu bir noktadaysa, geriye sizin irade göstermeniz kalıyor. Kürtlerin, kendi kimlikleriyle bu toplum içerisinde nasıl yaşayabilecekleri formüle edilirse Kürt sorunun çözümü ya da Türkiye Kürtlerinin sorunu daha iyi bir noktaya gelir. Barışçıl adımlar atılabilir. Mesela devlet köy isimlerinin yanına Türkçenin Kürtçesini de yazabilir. Hutbeleri halkın anlayabileceği bir Kürtçe ile okutabilir. Bunlarla bir şey olmaz. Fakat açılımın tartışıldığı bu dönemde böyle ufak adımlar atılırsa hakikatten önemli bir olay. Dağda elinde silah bir insan olduğu sürece ve her an patlama ihtimali olan bir noktada barışı sağlamakta çok zor. O zaman dağdakilerin dağdan ineceği ve gençlerin dağa gitmeyeceği bir ortam sorunu hepimizin sorunudur. Silahların susması gerekiyor. Herkesin kendine ait doğruları ve yanlışları var. Bunları çek edebilmenin yolu özgürce tartışmadan geçer. Özgürce tartışmak için de şiddetin durması, ortaya konan düşüncelerden dolayı da insanların ayıplanmaması ve bir ceza takibine muhatap olmamaları gerekiyor. Bunlar sağlanırsa toplumun geleceği daha dinamik hale gelir.

 

 Kürtlere düşen sorumluluk nedir?

Kürtlere de görevler düşüyor. Kürtlerin de irade göstermesi ve ne istediklerine karar vermeleri gerekiyor. Bu ülkenin içerisinde bu ülke ile birliktemi yaşamak istiyorlar, Federal bir yapı içindemi yaşamak istiyorlar, yoksa bağımsız bir yapımı istiyorlar. Bunu bir dillendirmesi lazım… Benim gözlemlediğim Kürtlerin ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma gibi bir arzuları yok. Zaten dünya da ona uygun değil. Bu dünyada yaşadığımız son çalkantılardan biri de Ulus Devletten, Global Devlete geçiş… Eğer bu doğruysa ulus devlet kendi miadını dolduruyor. Miadını dolduran bir şeyi Kürtlerin istemesinin de bir anlamı yok. Bunu yapmaları da gerekmiyor. Kendi kimlikleriyle Türkiye toplumu içerisinde birlikte nasıl yaşayabiliriz diye formüle ederlerse Kürt sorunun çözümü ya da Türkiye Kürtlerinin sorunu daha iyi bir noktaya gelebilir. Bizim bir eksiğimiz var. Sertiz. Katı düşüncelerimiz var. Olaya çok ideolojik, siyasal ve dar kalıplardan bakıyoruz.

 

 Bir Kürt aydını olarak siz ne istiyorsunuz?

Hiç kimsenin beni tanımlamasını hoş karşılamıyorum. Ben kendimi tanımlamak istiyorum ve kendime tanıdığım bu hakkı, herkese de tanımak istiyorum. Herkes kendini tanımlamalı, benim kimliğim, özelliğim bu diyebilmeli. Çünkü bunu dediği vakit siz onu tanımaya başlayacaksınız. Doğrusunu isterseniz dünyanın ta öbür ucunda bir güzellik varsa ben o güzelliği almak istiyorum ama benim doğamdan gelen, Kürt kimliğimden gelen bir güzellik varsa, onu da ortaya koymak istiyorum. Fakat bunu ortaya koyduğum vakit hiç kimse tarafından horlanmak aşağılanmak, baskı altında tutulmak istemiyorum. Dilimi özgürce konuşmak istiyorum, varsa benim geçmişimden gelen şiirlerim, edebiyatım, şarkım bunların hepsini özgürce yaşamak istiyorum. Bunların formüle edildiği bir siyasal düşünce varsa onun özgürce ortama uymasını istiyorum. Propagandası yapılacaksa yapılsın. Derneği, partisi kurulacaksa kurulsun. Oy vereceksem özgürce vereyim.

 

 Sınırlardan ima ettiğiniz nedir?

Ülkenin bölünmesi gibi bir fikrim yok ama dünya ile kucaklaşacaksam sınırların kalkmasını istiyorsam, yeniden ayrı bir sınır çizilmesini istemiyorum. Kimlik artık bir anlamda kültüreldir ve sosyaldir. Benim sosyal ve kültürel değerlerimin ortaya konulmasını ve yaşanmasını istiyorum. Gayet güzel Türkçe konuşuyoruz Türkçe müzik dinliyoruz. Kürtlerin birçoğu da bunu yapıyor, şimdi bu da bir başka kimlik. İsteseniz de istemezseniz de sizde böyle bir kimlikte oluştu. İluh´u dile getirirken söylediğim gibi Alevi, Yezidi, Hıristiyan, Kürt, Arap, Türk, bütün bu kimliklerin birlikte bir güzellik olarak yaşandığı bir ortam benim kendi adıma özlemimdir. Hiç kimsenin kendini diğerine dayatmadığı, hiçbir ideolojinin hiçbir kimliği ya da bir kişiyi kalıplamadığı, hiç kimsenin homojen olmadığı, herkesin farklı olduğu, bu farklılıkların birbirine aktığı bir ortam istiyorum. Sert kimlikler yerine yumuşak, akışkan, kimliklerin olmasını istiyorum. Kimliklerden hangisi eziliyorsa bende eziliyorum. Kimse kimseyi ezmemeli. Allah´ın vergisi olan kimliğe, berrak bir kaynaktan su içmek gibi herkesin doyması gerekiyor. Kimse o kaynaktan mahrum bırakılmamalı. Şimdi birileri de bizi anlasın. Anadolu ve Mezopotamya sayısız uygarlıkların yaşadığı yerlerdir. Biz bütün bu uygarlıkların son mirasçılarıyız, bu nedenle katı bir kimlik, ırkçı bir anlayış olmamalı. Bu toplumda yaşadığımız şeyleri sertleştirmemek, yumuşatmak ve bir araya getirme sorumluluğumuz var.

 

 Umutvar mısınız?

Tabiî ki, kesinlikle umutvarım. Toplumun büyük bir çoğunlu da buna inanıyor. Merkezi ve yerel iktidarlar herkesi kendi kalıbına koymaya çalışıyorlar. Asıl handikap burada ve bundan bir an önce vazgeçmeleri gerekiyor. Sivil alan buna direnmeli, egemen kalıplardan kurtulup kendisiyle dalga geçebilse ve geriye dönüp kendi aynasından ´kimim´ diye geçmişine bakabilse muhteşem olacak. Hepimizin kendisini içinde görebileceği bir ayna olsun istiyorum. Herkes kendisidir. Kendini dayatmak yerine değerleri ortaya konmalı. Ortaya konan bu değerlerden kendine göre güzel bulduğunu isterse almalı bir başkası. Aksi halde bütün toplum ötekileştiriliyor ve bu büyük bir gerginliktir. İstisnasız herkes kendi değerini bir güzellik olarak ortaya koyma hakkına sahiptir.

 

 Batman gençliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gençlikte muhteşem bir potansiyel var. Fakat bu potansiyelliği olumluya çevirebileceği üretime dökebileceği alanlara sahip değil. Bu yüzden kendi açımdan üzülüyorum. Çünkü bu potansiyelin mutlaka iyi bir yere kanalize edilmesi gerekiyor. Toplumların iki büyük görevi var. Yaşayan belirli bir kuşağın gençler gelecekleridir, gelecek onları tanımlayacak ve onlara bakacak bir toplumdur. Onların iyi yetiştirilmesi toplumun kalitesinin artırır. Bunu sağlamak görevlerimizden biridir. Diğeri ise; biz çocukken bizi bu günlere getiren büyüklerimize karşı sosyal sorumluluklarımızdır. Bu sosyal sorumluluğu mutlaka yerine getirmeliyiz. Böyle projelendirilmiş bir toplum harika olur. Gençliğe, enerjisini üretime harcayabileceği alan yaratmayan bir toplumun geleceği çok iyi değildir. Kendi geçmişi olan büyüklerine iyi davranmayan bir toplum da çok sağlıklı bir toplum değildir. Yani bir anlamda şöyle tanımlanabilir. Geçmişten gelen güzel örf ve adetleri, gençlerimizle birlikte uygarlığa katkı sağlayacak bir noktaya taşımalı. Kimse içinde doğduğu örf ve âdeti seçme hakkına sahip değildir. Fakat bu örf ve adetlerin içindeki güzellikleri ileriye taşıyıp uygarlığa dönüştürme sorumluluğu vardır.

 

 Yeni Batman geçmişin armonisini yakalama şansına sahip mi?

Batman kültürel anlamda bütün değerleriyle bir birini kabul edilir noktaya gelmesi lazım. Batman yeniden 80 öncesi dönemine dönme şansına sahip. O şans üniversitedir. Üniversitede Türkiye´nin her kesiminden hatta belki yurt dışından öğrenciler var. Bunları bir arada tutacak birleştirecek barış projelerini yapmamız, sivil ortak alanlar oluşturmamız gerekiyor. Sanat alanında eser sergileyen grupların kaliteli olması ve dışarıya açılması gerekiyor. En nihayetinde buda bir sektördür ve bu sektörün de pazar alanını geliştirmek lazım. Batmanlı bir sanatçı buradan çıkıp Türkiye´nin her yerinde ve dünyada talep edilmeli.

 

 Batman´ın politikacılardan beklentileri nelerdir?

Politikacıların içinde bulunduğu siyaset dışında, elbette içinde bulundukları partilerin de bağlı bulundukları bir siyaset anlayışları var. Bunun dışında, yaşadıkları yerin sorunlarını analiz etme, analiz ettikleri sorunlara yönelik çözüm önerilerini projelendirmek gibi bir sorumlulukları var. Aslında böyle yaparlarsa kendi siyasetlerine de bir anlamda yardımcı olmuş olacaklar. Çünkü siyaset hiyerarşik bir yapı ise; alttaki üstteki için bir araç, üstteki alttaki için bir amaca dönüşüyor. Araç amaç ilişkisini de iyi tahlil edip ortaya koymaları gerekiyor. Bu sorumluluk sadece milletvekilleri için değil, il başkanları, parti üyeleri için de geçerli.

 

 Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Doğrusunu isterseniz biraz derviş geni olan, biraz da mistik bir insan olarak tanımlıyorum. Biraz da yaptığını başarmak isteyen bir hırsım var. Bir başka insanla karşılaştığımda derviş yanım ağır basıyor. Onda çok güzellikler görüyorum. Kendimde görmüyorum ama bir başkasında güzellik görüyorum ve o güzelliklerden istifade etmeye çalışıyorum. Sade bir insanım…

 

 İletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Ne olursunuz kimseyi kendiniz gibi yapmaya çalışmayın. Bırakın herkes kendini yaşasın.