Yaşlı adam, sabahın erken saatinde evinden çıkar.Yolda yürürken bir bisiklet kendisine çarpar ve adam yaralanır.

 

Sokaktan geçenler yaşlı adamı hastaneye götürürler.

 

Doktor ilk müdahaleyi yapar. Bir kırık veya çatlak olup olmadığını öğrenmek için röntgen çekilmesi gerektiğini söyler.

 

Adam birden telaşlanır “acelesi olduğunu ve röntgen çektirmek istemediğini” belirtir.

 

Doktor neden acele ettiğini sorar.

 

“Eşim huzur evinde kalıyor her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim, geç kalmak istemiyorum” der.

 

“Eşinizin sizi merak etmesini istemiyorsunuz galiba” der doktor.

 

Adam üzgün bir ifadeyle, “ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bile  bilmiyor.”

 

Doktor, “Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz” diye sorar.

 

Adam buruk bir sesle “ama ben onun kim olduğunu biliyorum.”

 

“Seviyorum” diyenlere örnek olsun bu öykü.

 

Aşka sevgiye sadık olmayanlara ibret olsun bu yazı.

 

Sadakat ve vefa düşlerimize iliştirilmiş bir rüya oldu sanki…

 

Kalın puntolu harflerle yazıyoruz fakat ´ihanet´i okuyoruz.

 

Anlık zevklere asil duyguları harcıyoruz, sadakat fakiri olduk bunu görmüyoruz.

 

Empatidir sadakat ama iğneyi kendimize değdirmeden çuvaldızı batırıyoruz.

 

İçten bağılık, güçlü dostluktur, fakat hırslarımıza yeniliyoruz.

 

Güzel olguların temel taşıdır oysa özgürlüğün kısıtlanması gibi görüyoruz.

 

Gönülden gelen ilk sestir sadakat. Vefadır, dürüstlüktür, şefkattir…

 

İnsan olmanın özüne vurgu yapan düşüncedir. Sevgide durmadır, bağılıktır.

 

Verilen sözü yerine getirmektir, yürekten gelen bir önemdir.

 

Vazgeçilmez bir uyumdur. İkili ilişkilerin olmazsa olmazıdır.

 

Herkesin veremediği, zorlasan da hissedemediği bir değerdir.

 

Has adamların vasfıdır. Bedene tutsak olmuşların azabıdır…

 

Samimi bakışların ışığında önünü görmektir, yalnız kalmamaktır

 

Sevginin asaletine, verilen sözlere ve hayallere ihaneti katmamaktır.

 

Sadakat hissedildiği kadardır, yaşanan serin bir gölgedir.