Bir profesör derse şöyle başlamış;


"Düşünün ki bugün dünyanın son günü. Yarın bu saatte her şey bitecek. Kurtuluş şansınız da yok. Bugün ne yapardınız?"

 

Profesörün sorusuna öğrencilerden bir çok değişik cevaplar gelmiş:

 

“İbadet eder, günahlarımın affını dilerdim.


Tüm sevdiklerimle vedalaşırdım.


Ailemle zaman geçirirdim.

 

Güneşin doğuşunu ve batışını son defa seyrederdim.


En sevdiğim yemeği hazırlar, tüm sevdiklerimi akşam yemeğine davet ederdim.


Üzdüklerimi arar özür dilerdim, beni affetmelerini isterdim.”

 

Hoca bütün söylenenleri tahtaya yazmış. Sonra gülerek;


“Çocuklar, bunları yapmanız için dünyanın son günü olması şart değil.” diye cevap vermiş.

 

Yaşam, yaşanmakta olan her anın dokusundadır. Ve ona ilerdeki bir noktadan geri dönüp bakıldığında ise, her şey için artık çok geçtir…

 

Sadece pembe tonlardan ibaret değildir yaşam. Gri ve siyah tonları da vardır. Zaman zaman canımızı yaksa bile o da yemeğe katılan tuz ve biber gibidir.

 

Ömür çok kısa. Ne zaman, nerede ve ne şekilde veda edeceğimizi bilemeyiz…

 

Sevdiklerimizi kırmışsak eğer;


Sade bir dille ve samimice gözlerinin içine bakarak,

 

Kalbini kırdığım için özür dilerim,

 

Sevgimi dile getirmediğim için özür dilerim


Geç kaldığım için özür dilerim,

 

Yalan söylediğim için özür dilerim,

 

Önemsemediğim için özür dilerim,

 

Her şeye rağmen,  yanımda olduğun için teşekkür ederim, diyelim ve sevgimizi verelim.

 

Dünyaya kin değil sevgi paylaşmaya geldik.

Peki biz ne yapıyoruz?

 

Sürekli erteliyoruz. “Yarın yaparım” yalanıyla yaşıyoruz.

 

Aldatıyor, aldatılıyoruz…

 

Hep bana diyoruz ve her gün ölüyoruz.

 

İş, para, kariyer diye gözümüz dönmüş vaziyette sağa sola saldırıyoruz.

 

Paylaşmayı öğrenemediğimiz sürece, dünyada açlık ve yalnızlık artmaya devam eder. Çekilen acılar paylaşıldıkça azalır ve mutlu insan sayısı artar.

 

Gönlü bol olmayı, haklı olmaya tercih etmeli. Çünkü; haklı olmak her zaman için mutluluk getirmiyor.

 

Hata bulmak için ayrı yeteneğe, özveriye, beyne ve mizaca gerek yoktur.

 

Zaman; kıskançlık, kızgınlık, öfke ve nefret duygularıyla harcanmayacak kadar değerlidir.

 

Evrende insan küçücük bir varlıktır. Her şeyi hesaplamaya kalkarsa hayat yaşanmaz olur.

 

Biraz et, biraz kemik, biraz can, biraz kandan ibaret ve ölüme ayarlı olan insan; çok nazik ve çok kolay kırılabilir…