İradeye hâkim olma ve uyumlu olmanın nitelikli insan vasfı olduğunu öğrendiğimde, kararsızlığın ve cesaretsizliğin beni ne kadar geri bıraktığını da görmüştüm…

       Boşa kürek sallamıştım, baskın yeteneğimi gün yüzüne çıkaramadığım ve sevdiğim işi yapamadığım için…

       İyi bir diksiyonum ve hitabet tarzım vardı belki ama nitelikli bir çevrem yoktu;

       Başarıma başarı katamamıştım, ustalardan ustalığı öğrenmediğim ve kendimi güncellemediğim için…

       Ruhsal farkındalığımın farkındaydım güzel olan niyetimin ve saflığımın da, fakat mutlu olmayı başaramıyordum…

       Bireyi diğer insanlardan ayıran özelliklerden biri olan, çözümün parçası olmak yerine sorun olmanın kolaylığını tercih ediyordum,

       Gelişimimi engelleyecek mübalağa edecek bir huyum yoktu ama felakete odaklanmış olmam yetiyordu…

       Sukut etmeyi çoğu zaman başaramamıştım ama tebessümü hiç eksik etmedim…

       Bir değişimin önünde gidenlerden oldum bazı zamanlar bazı zamanlar ortasında kaldım ama hiç bir zaman karşı çıkanlardan ve sonunda duranlardan olmadım.

       Zaman zaman yanlışlarım da oldu, olayları ve şahısları, akıl ve mantık süzgecinden iyi geçiremediğim için…

       Eleştirmeyi öğrenemedim, kimsede kusur bulmaya odaklanmadığım için…

       Hak yediğim oldu mu bilmiyorum ama gereğinden fazla hak vermenin pişmanlığını da yaşadım.

       Doğrularım ve yanlışlarım karşı karşıya geldiğinde hatalarımın sancılarını da çektim…

       İnsanca yaşama mücadelesi verirken birçok çatışmalar yaşadım, en büyük savaşı ise kendi içimde ve duygularımda verdim.

       Empatiye odaklandım mükemmel bir irade ve sağduyu için…

       Her bir duygum galip gelmek için bir diğeriyle çarpıştı ve nedense tüm duyguların barış içinde olma halini, yani huzuru çok nadiren yakaladım ve bunun için çok bedel ödedim.

       Çözüm üretmeye açık olan yanımı empati kurarak ve bakış açımı değiştirerek hep ayakta tutmaya gayret ettim…

       Zaman zaman kendimi aradığımda kaybettiğim yere baktım ve aslında aradığımın ben değil de bende başka bir ruh arayışı olduğunu fark ettim…

       Benlik kavramım  geliştiğinde, çook uzaklarda kalan gençliğimin sesini ise yakınımdaki olgunluğum artık duymuyordu.

       Derinden itiraflarım oldukça derindeki benliğime ulaşmam kolaylaşmıştı ve anlamıştım ki; teknikler farklı, gidilen yollar farklı, varış süreleri ve yol alma hızları farklı olsa bile, aslında varılmak istenilen nokta hep aynıdır, var oluşumuzun asıl gayesi ruhsal benliğimizin farkına varmaktır.