Özellikle çalışan insanlar Pazar akşamı başlayan ve oldukça rahatsız edici bir stres türü olan Pazartesi sendromuyla boğuşurlar. Yapılan araştırmalar, en profesyonel insanların dahi bu sendromu yaşadıklarını ortaya çıkarmış.

       Modern zaman ve teknolojinin olağanüstü güzellikleri maalesef  bu  sendromu da beraberinde getirmiştir.

       Kimileri pazartesi günlerinin takvimden silinmesini isteyecek kadar nefret ederlerken, kimileri ise barışık olur. Acaba sorun gerçekten haftanın gününde mi, yoksa kişinin yaptığı işte mi? Bu sorun bir çok uzmanın üzerinde çalıştığı ciddi bir konu. Bazı uzmanlar bu sendromun daha sancılı olmasının nedenini kişinin yaptığı işe bağlarken bazıları ise kişinin iç dünyasına ve kendiyle barışık olmamasına bağlar.

       Ben de Melekçe olarak derim ki, bu stres nedeni hem iş hem de iç dünyamızla ilgili olsa gerek.

       Pazartesi günleri bir çok kişi için gerilimi yeniden başlatan gün yada simge anlamı taşıyorken bu sendromu bir düğmeye basarak ortadan kaldıracak bir güce sahip olmak isterdim ya da sihirli bir değnekle sizlere günlük gülistanlık kılmak isterdim ama üzgünüm ki böyle bir lüksüm yok.

       9 günlük bir bayram tatilinden sonra işe başlamak ne yalan söyleyeyim gerçekten biraz sıkıcı olsa gerek. Yaşamınızı değiştirebilme gücüm yok ama biraz olsun gülümsemenizi sağlayabilirim diye düşündüm ve sizler için araştırdım. Umarım beğeniyle okursunuz…

       Nebraska’da yaşlı bir adam yaşarmış ve patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyormuş, fakat bu çok zor bir işmiş. Tek oğlu olan David ona yardım edebilirmiş ama o da hapisteymiş. Yaşlı adam oğluna bir mektup yazmış ve derdini şöyle izah etmiş.

       “Sevgili oğlum,

        bahçemi belleyeceğimden dolayı kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlandım, burada olsan bütün derdim biterdi. Biliyorum ki, sen bahçeyi benim için hallederdin.”

       Birkaç gün sonra yaşlı adam oğlundan bir mektup alır.

       “Babacığım…” diye başlayan mektup şöyle devam eder: “Allah aşkına bahçeyi kazma.         Ben oraya cesetleri gömmüştüm.”

       Ertesi gün sabaha karşı saat 4’te FBI ve yerel polis yaşlı adamın evine gelip tüm bahçeyi kazmışlar fakat hiçbir cesede rastlamamışlar, yaşlı adamdan özür dileyerek ayrılmışlar.

       Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha alır, mektupta şunlar yazılıdır:

       “Babacığım şimdi patatesleri ekebilirsin. Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım…”

:))))

       Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü olan Galilei’ye hasımlarından biri sorar:

“Üstad kulaklarınız bir insan için biraz fazlaca büyük değil mi?”

       Galilei:

       “Doğru, benim kulaklarım bir insan için biraz fazla büyük olabilir ama seninkiler de bir eşek için fazlaca küçük sayılmaz mı?”

:))))

       Vaktiyle Fransa hükümet görevlilerinden biri Napolyon Bonapart’ı bir muhaberede tenkit etmeye kalkmış ve parmağını harita üzerinde gezdirerek;

       “Önce şurasını almalıydınız, daha sonra bu noktayı sonra da buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz,”gibi fikirler yürütmeye başlayınca, Napolyon şu cevabı verir.

       “Evet onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.”

:))))

       4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik finaline geç kalırlar ve okula gidince arabalarının lastiğinin patladığını söylerler. Hoca önce inanmaz, ama öğrencilerinin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler.

       Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini boş bir salonun ayrı ayrı köşelerine oturtur.

Sınav geçme sistemi şöyledir: l00 üzerinden 60 puan alan herkes sınavı geçebilir. Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada l0’ar puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır. Bunları kolayca çözerler. Arka sayfada ise 60 puanlık bir soru vardır: Soru şu:

       “Hangi lastik patladı?”

      

       Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…