Anayasa “Kimsenin Anayasa’sı” olmamalıdır
AK Parti eski Milletvekili Avukat Mehmet Emin Ekmen, herkesin Türkiyelilik ortak paydasında buluşabileceğini kaydederek, yeni Anayasa'nın “Kimsenin Anayasa’sı” olmaması gerektiğine vurgu yaptı.
Ekmen, "Anayasa’da herhangi bir etnik vurguyu doğru bulmadığımı belirttim. Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği üzere, hepimiz ‘Türkiyelilik’ ortak paydasında buluşuyoruz. Etnik kökene dayalı vatandaşlık tanımı yerine, her kesimi kucaklayan ortak bir payda altında toplanmamız daha makul görünüyor."dedi.  
“Kürt Meselesinin çözümü için, Yeni Anayasa etnik vurgulardan arındırılmalı ve özgürlükçü bir metin olmalıdır. Türkiye’de yaşayan etnik/ dini tüm grupların birer zenginlik oldukları belirtilmeli. Ve farklılıkların kültürel tüm haklarının Anayasal güvence altında olduğu yazılmalıdır. Ayrıca, Türkçe dışındaki dillerin özel ve kamusal alanda kullanımı güvence altına alınmalıdır.”sözlerine dikkat çeken Avukat Mehmet Emin Ekmen, Yeni Anayasa ile ilgili düşüncelerini Melek Barış’a anlattı.
 
- Anayasa neyi belirliyor?
Anayasa, bir devletin vatandaşları ile arasındaki hukuku ve devlet adına güç kullanan odakların birbirleri ile ilişkilerini belirler. Bu nedenle Anayasalar özü itibari ile bir toplumsal mutabakat metni olmalıdır.
İnsanların barış içerisinde bir arada yaşama iradeleri, “toplum sözleşmesi” kuramı ile ifade edilir. Bireylerin birbirleri ile ilişkilerinin sosyal ve hukuki temelini ve birey haklarının bir kısmının kamu otoritesine devredilmesinin esaslarını düzenleyen ve izah eden bu anlayışın kökeni Platon’a kadar gitmekle beraber modern dönemde Hobbes, Locke ve Rousseau tarafından kavramsallaştırılmıştır. Bu teoride; toplumun esasını birey’in oluşturduğu ve bireyin devretmediği hiçbir hakkı “otorite”nin kullanamayacağı savunulur. Yani devlet adına güç kullanımının meşruiyet temeli bireyin iradesi ve özgürlüğüdür. Otorite ancak bireyin başta yaşam hakkı olmak üzere diğer haklarını teminat aldığı ölçüde meşrudur. O halde Anayasa’nın önceliği birey, hak ve özgürlükleri olmalıdır.
Bir Anayasa’da hak ve özgürlükler esas; sınırlamalar tali olmalıdır. Birey adına otorite kullanarak güç kullanan devlet otoritesinin sınırları da yine Anayasa ile çerçevelenmelidir. Devlet gücünü kullanan kurumların hak ve özgürlükler karşısında sınırlarını ve birbirleri ile ilişkilerini de Anayasa belirler.
Dünyada yazılı Anayasa geleneği modern dönemlerle birlikte görünür olmakla birlikte, halen yazılı Anayasası olmayan ülkeler vardır. Tarihte de yazılı bir Anayasası olmayan, ancak gelenek ve toplumsal mutabakatın kamu otoritesinin sınırlarını çizdiği onlarca toplum, devlet hatta imparatorluk yaşamıştır. 
- Anayasa’nın Türkiye gündeminde bu kadar yer etmesinin sebebi nedir?
Anayasanın bu kadar toplum gündemini meşgul etmesinin tek sebebi; Türkiye’de 1876 Kanun-i Esasi’den bu yana hiçbir Anayasa’nın toplumsal mutabakatla oluşmamış olmasıdır. 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasa’ları hep ya olağanüstü hal ve savaş dönemi veyahut da darbe dönemi, metinleridir. Bu metinlerin tamamı da Türkiye’nin sahip olduğu tarihe, kültürel ve etnik çeşitliliğe sığmayan dar gelen metinlerdir. Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik modern bir toplum olmasının önündeki en büyük engeldir. Sonuçta toplumu oluşturan bireylerin; otorite, güç odakları ve birbirleri ile ilişkilerini Anayasa tayin eder. Aklınıza gelebilecek her türlü özgürlüğün kaynağı Anayasa’dır. Yaşam hakkından özel hayatın gizliliğine, haberleşme, din ve vicdan Hürriyeti’nden örgütlenme hürriyetine kadar her alandaki özgürlüklerin sınırını Anayasa belirler. Böyle olunca da; toplum yeni, sivil, çağdaş, özgürlükçü bir Anayasa’ya ihtiyaç duyuyor ve bunu sıklıkla tartışıyor. Bu güzel bir durumdur. Umarım Yeni bir Anayasa yapılıncaya kadar bu talep böyle canlı olarak durur.
- Bütün toplumu içine alan yeni bir sivil Anayasa nasıl hazırlanmalı?
Sorunuzun içinde cevabı da var aslında. ‘Bütün toplumu içine alan’ Bu bağlamda Anayasa yapma yetkisini elinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi, tüm Sivil Toplum Örgütleri, meclis içi/dışı siyasi partiler, meslek grupları ve düşünce kuruluşlarından katkı almalı, bu gruplar da bu katkıyı esirgememelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu, şu ana kadar bu hassasiyete sahip bir pratik ortaya koydu. Önyargısız ve ambargosuz her düşünceye kendini anlatma fırsatı tanındı. Ancak Meclis Başkanımız Cemil Çiçek’in de bu konuda duyarsızlıktan şikâyet ettiğini hatırlatmak gerekiyor.
Kanaatimce Meclisimiz bu konuya-yani tüm toplumun, yeni Anayasa sürecine katkı yapması hususuna- özel önem vermektedir. Öncelikle Meclis Başkanı tüm siyasi partileri ziyaret etmek sureti ile onların fikir, görüş ve tekliflerini istemiştir. STK ve düşünce kuruluşları ziyaretleri de aynı düzlemde devam etmektedir. 
- Yeni Anayasa’nın hazırlanmasında özellikle kimler veya hangi kesim rol almalı?
Tabi ki, tüm kesimi ile toplum, siyasi partiler bu süreçte rol almalıdır. Bu toplumda yaşayan her türlü etnik, dini, sosyal grup bu süreçte rol almalı ama bu Anayasa “kimsenin Anayasa’sı” olmamalıdır. Hedef “hiç kimsenin” ama herkesin Anayasa’sı olmalıdır. Dini azınlık temsilcilerinin de, Meclis komisyonuna görüşlerini iletmeleri bu bağlamda önemli ve anlamlıdır.
- Anayasa’nın ilk dört maddesinde herhangi bir değişiklik yapılacağına inanıyor musunuz?
Öncelikle belirtmeliyim ki; Yeni bir Anayasa yapmada tek yetkili makam Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Aynı şekilde mevcut Anayasa’yı kısmen veya tamamen değiştirme yetkisi de Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Bu nedenle, “değiştirilemez madde” diye bir şey olamaz. Sadece teknik olarak önce 4. Maddeyi değiştirir, ardından ilk 3 maddeyi tekrar ele alırsınız. Değiştirilemez madde iddiasının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Anayasa yapma iradesinin önünde, psikolojik bariyer oluşturduğunu düşünüyorum.
- Peki, bu maddeleri değiştirme iradesini Türkiye Büyük Millet Meclisi gösterebilecek mi?
Yetki varsa irade de olmalıdır. Türkiye’nin yönetme şekli, sınırları ve bayrağı ile hiç kimsenin bir derdi olmadığına göre, bu maddeler Yeni Anayasa’nın ruhuna uygun bir şeklide yeniden ele alınmalıdır. 
- Kürt kökenli vatandaşlarımızın yeni Anayasa’dan beklentileri nelerdir?
Aslında Kürt’lerin beklentisi nedir diye sormak doğru mu bilmiyorum. Sonuçta Kürtler de bu ülkede yaşayan onlarca etnik gruptan biridir. Duyarlı bir vatandaşın beklentisi ne ise, bir Kürdün de odur. Ancak 100 yılı aşkın bir zihniyet sorununun doğurduğu Kürt Meselesi ortada iken, bu meselenin çözümünde Yeni Anayasa bir eşik kabul edilir iken, böyle bir soru makuldür.
Kürt meselesi açısından temel mesele; Anayasa’daki etnik dil ve vurgunun ortadan kaldırılmasıdır. Başta da söyledim; kimse Kürtlerin Anayasa’sını talep etmiyor ama mevcut Anayasa’daki etnik vurguların da kaldırılmasını istiyor. Tüm dünyada onlarca ülkede uygulanan demokratik, çağdaş sivil Anayasa’lar gibi bir Anayasa Kürtleri de tatmin edecektir.
Bence öncelik; Anayasa’nın ruhunun özgürleştirilmesidir. Ankara’nın her türlü vesayetten kurtarılıp özgürleştirilmediği bir metinde Diyarbakır, Batman’ın lokal olarak özgürleşebileceği düşünülemez. O zaman talebimiz; demokratik sivil bir Anayasa çatısı, bunun altında da farklılıkların teminat altına alınmasıdır. Bunun sonucu da, Kürtlerin ve Kürtçenin baskılardan kurtulması olacaktır.
- Anayasada yer alacak bir madde ile Kürtlerin Anayasal talepleri sizce çözülebilecek mi?
Kürtler ile Türklerin bu coğrafya üzerindeki temeli binlerce yıl öncesine dayanan kardeşlik esasına dayalı ilişkileri son yüzyıldır yapılan tüm saldırılara rağmen çok şükür bozulmamıştır. Tabi, sorunu bir madde ile çözecek sihirli bir formülün kimsede olduğunu sanmıyorum ama gerilim yaratan hususlar birkaç maddede düzenlenebilir. 
- Nasıl bir düzenleme yapılabilir?
Kürt Meselesinin çözümü için, Yeni Anayasa etnik vurgulardan arındırılmalı ve özgürlükçü bir metin olmalıdır. Mesela; Anayasal Vatandaşlık tanımı kesinlikle metne girmelidir. Türkiye’de yaşayan etnik/ dini tüm grupların birer zenginlik oldukları belirtilmeli ve farklılıkların kültürel tüm haklarının Anayasal güvence altında olduğu yazılmalıdır. Son olarak da Türkçe dışındaki dillerin özel ve kamusal alanda kullanımı güvence altına alınmalıdır.
Yine yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi önemli bir beklentidir. Bu beklentinin ismi ve şekli önemli değildir ama adeta doğrudan demokrasi gibi yerel bazda demokrasiyi güçlendirmek gerekir. Bürokrasi azaltılıp Ankara’daki karar alma süreçlerini yerele devretmek lazım. Bu hem demokrasiyi güçlendirecek hem de büyümeyi hızlandıracaktır.
- Yeni Anayasada vatandaşlık tanımı nasıl olmalıdır, Türk’ün yanına Kürt, alevi veya başka bir etnik tanım eklenilebilir mi?
Anayasa’da herhangi bir etnik vurguyu doğru bulmadığımı belirttim. Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği üzere, hepimiz ‘TÜRKİYELİLİK’ ortak paydasında buluşuyoruz. Etnik kökene dayalı vatandaşlık tanımı yerine, her kesimi kucaklayan ortak bir payda altında toplanmamız daha makul görünüyor. Bu nedenle Türk ifadesinin yanında Kürd’ü eklemektense yalın bir Anayasal vatandaşlık tanımı en doğrusudur. Bu ortak payda için en doğru kelime de şu anda Türkiyelilik olarak gözüküyor.
- Yeni Anayasadan beklentileriniz nelerdir?
Yeni Anayasadan beklentiler tabi ki çok yüksek ama ben metin olarak kısa ve öz; içerik olarak ta özgürlükçü ve demokrat bir Anayasa istiyorum. Bu toprakların tarihinde ilk kez Sivil bir irade, bir Anayasa yazacak. Bu “ ilk”liğe yakışır bir metin olsun istiyorum.
Sohbetimizin genelinde bireyin haklarını ve özgürlüğünü esas alan bir yaklaşıma vurgu yaptım. Şüphesiz özgürlükçü bir Anayasa’nın tamamlayıcı unsuru otoritenin vesayetlerden arındırılmasıdır. Bu güne kadar yapılan tüm Anayasalar demokratik seçimler ile oluşan sivil siyasi iradeleri üzerinde baskı oluşturmak anlayışı ile yapılmıştır. Sol jargonun yıllarca “özgürlükçü Anayasa” diye pazarladığı 61 Anayasa’sı mesela vesayetin kurumsallaştığı bir Anayasa’dır.
Son 10 yılda vesayet zincirlerini kıracak birçok önemli adım atıldı, ancak vesayet sisteminin tarihe havale edildiğini söyleyemeyiz. Sivil siyaset birçok önemli mevziler kazandı. Fakat yapısal reformlara ihtiyaç devam ediyor ve vesayet rejiminin beli henüz kırılmadı. O halde bu Anayasa’nın 2.önemli özelliği vesayet rejiminin sona erdiğinin ilanı olmalıdır. 
- Parlamentoda dört parti var. Bu dört partinin Yeni Anayasa konusunda uzlaşacağına inanıyor musunuz?
Öncelikle belirtmeliyim ki; mutlak uzlaşı şart değildir, mümkün de değildir. Ancak referandum için 330, değişiklik için de 367 oy şarttır. O halde bir uzlaşı aranmalıdır. Ancak mutlak uzlaşı yeni Anayasa’nın önünde bir engel olmamalıdır. Aslına bakarsanız 4 parti de darbe mağduru partilerdir. Kolaylıkla sivil bir Anaysa zemininde buluşmalıdırlar. Ancak 2010 referandumunda bunun mümkün olmadığını gördük. Umarım siyasi partiler halkın referanduma katılımı ve verdiği destekten gereken dersleri almışlardır. 
- Yeni bir Anayasa mevcut sorunları çözecek mi?
Bu sorunuzun cevabı aslında nasıl yeni bir Anayasa yapılacağına bağlı, daha öncede ifade ettiğim gibi, Anayasa değişikliği birçok sorunu çözer ama her derde deva bir ilaç ta değildir.   Ben şu 10 yıllık demokratikleşme ve reform döneminden de şunu anladım; sorun metinler değil zihniyettir. Son MİT tartışmalarında da bunu gördük, açık yasal metinlere rağmen savcılar yetkilerini aştılar. Geçmişte TMK mağduru çocuklar ile ilgili düzenlemede de yargı erkinin kanunu uygulamakta direndiğini gördük. Zihniyet değişimi de biraz zaman alabilir. Ancak son 10 yıldaki değişikliklerin hayatımıza yansıma hızına bakınca da bir takım direnişler olsa bile kamu gücünü elinde bulunduran tüm erklerin zorda olsa Yeni Anayasa’ya intibak etmek zorunda kalacakları açık.