Ahit ve akit sözlü ve yazılı olarak tespit edilen anlaşma demektir. Vefa da yapılan anlaşmanın icaplarını bütünüyle yerine getirmektir. Çünkü yapılan akitler ve ahitlerin icapları yerine getirilmez ise böyle ortamlarda kişilerin birbirlerine karşı itimatları kalmaz ve düzen bozulur.

İslamiyet ahde vefaya çok önem verir. Kişinin mertliği, yiğitliği, eminliği ve güvenirliliği verdiği söze bağlı kalması ile ölçülür. Çünkü verilen sözün tutulmasında sorumluluk vardır. Konuştuğu zaman yalan söyleyen, emanete hıyanetlik eden ve ahde vefa göstermeyen münafıktır.

Ahitlere, sözleşmelere, verilen vaatlere uymak bir Müslüman’ın önemli bir görevi ve asil bir sıfatıdır. Biz buna kısaca ahde vefa diyoruz. Ahitlerine vefa gösterenlere cennette ikram müjdelenmiştir.

Bir insanın vefa göstereceği, sözünü tutacağı ilk makam, Rabbi’nin makamıdır. Yani ilk dikkat edeceğimiz husus Allah'a karşı, yaratıcımız olan Allah’a karşı ahdimizi yerine getirmektir. İşte o ahdimiz Rab olarak, yani bu dünyada her şeyi düzenleyici, yerli yerine oturtucu, hayatın kurallarını düzenleyici olarak Rabbimiz’i bileceğimize dair verdiğimiz sözdür.

Peygamber Efendimiz, İslamiyeti telkin etmeye başladığı zaman bu yola idealist, dürüst, mert ve güvenilir gençlerle çıkmıştı. Nitekim bu gençlerden hiçbiri de peygamberimizi yanıltmamıştır. Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir."(Ahzap 23)

İster Allah’a ister insanlara karşı verilmiş olsun, her va’d ve ahit, bir borçtur.

Allah-ü Teâlâ ile yapılan mukavelenin şartları arasında kullar arasındaki muameleye ehemmiyet göstermek, onların da haklarına riayet etmek vardır. En’am Suresi’nin 152. Ayet-i Kerimesi’nde şöyle buyrulmaktadır:

"Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti."

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ahde vefanın imanın kemaline işaret olduğunu, vefasızlığın nifak alametlerinin biri olarak değerlendirildiğini ifade eder. İşte verilen bir sözün arkasında durmanın ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anladık değil mi?

Yaşam sürecinde beraber yaşanılan ya da paylaşılan değerlerin sahiplenmesinin adıdır da aynı zaman da ahde vefa.

Peki, ahde vefa gösterilmezse ne olur?

Verdikleri sözlerle, geldikleri yapıyla insana güven verenler daha sonra değişik gerekçelerin arkasına sığınarak yada geldikleri yerleri yeni konumları icabı unutarak bu güvenin gereklerini yerine getirmezler. Milyonlarca lira ile elde edemeyecekleri imajları, insanların gönlünde ve beyninde birden uçu verir. Çünkü onlar vefasız, sadakatsiz, duruma göre davranan insanlar olup çıkıverirler.

Eğer ahde vefa göstermeyen şahsiyetleri birileri bir yerlere getirmiş ise bu sonuçtan kendilerinin de nasiplenmemeleri imkânsızdır. Çoğumuz hayatımızın bir bölümünde hiç tanımadığı kimselere sırf güvendiğimiz birilerinin teminatı sayesinde desteklemişizdir. Güven duyduğumuz tanıdıklarımızdır, onların referanslarıdır. Ortaya çıkan durum söylenenlerin aksini gösteriyorsa bizi yanıltanları da affetmeyiz. En sadık dostlarımıza bile bizi neden yanılttınız deriz.

Yaşamın temel kuralı olan güven mekanizmasını zedeleyenler farkında olmadan içinde bulundukları yapıya olan güveni de zedelemektedirler. Sadece bir günü yada güçlü olduklarını zannettikleri günü düşünüp geriye bakmayan, ileriyi göremeyenlerin hiçbir yapıya ve felsefeye kalıcı miraslar bırakmayacakları bilinmelidir

Verdiğimiz sözleri vefa göstermek dileğiyle…