Doğu Afrika açlıktan kırılıyor. Günlerdir televizyonlardan izlediğimiz görüntülerle içimiz parçalanıyor. Allahtan mübarek Ramazan ayındayız da açlık ve susuzluğun ne olduğunu en derininden hissedebiliyoruz. Yoksa derler ya tok açın halinden ne anlar diye, işte bu oruç sayesinde orada yaşanan insanlık trajedisini daha bir hissedebiliyoruz.
Samanyolu TV çokça izlediğim bir kanal değildir. Ancak takdir ettim geçen gece düzenledikleri yardım kampanyasını. Vesile olanlara insanlık adına teşekkür ederim.
Bizim memlekette yağmur bir ay geç yağdığında başlıyoruz veryansına. Dile kolay tam üç yıldır bir tek damla yağmur yağmadı Kara Kıtaya. İnsanlar bir deri bir kemik kalmış durumdalar. Yardım bölgeleri oluşturulmuş ve insanlar o sıcak iklimde yalın ayak yardım bölgesine yürümekteler. Bir annenin feryadı içler acısıydı. Birçokları gibi yavrularından en zayıfını terk ediyordu. Çünkü kimse yardım etmiyor taşımasına. Eğer biraz daha dirense kendisinin de takati kalmayacak ve diğer bebeleri de yardım bölgesine varamadan tükenecekler. Bu durumda en zayıf olanını, en hastalıklısını toprağa bırakıyordu. Ya Rabbi sen bu insanları merhametinle kuşat.
İftar yemeğinde orucumuzu beş çeşitle açıyoruz İnanın ekranlarda gördüğümüz o görüntülerden sonra yediğimiz lokma düğümleniyor boğazımıza. İnsanlığın öldüğünü, vahşi kapitalist sistemin üretmeyene tüketme hakkı tanımadığına şahit oluyoruz. Baksanıza Dünya Sağlık Örgütünün raporlarına. Bazı zengin ülkelerde insanlar fazla yediklerinden ötürü obezleşmişler ve sağlıkları tehdit altına girmiş. Fazla yemekten dolayı hastalanan insanlar gerçeğine şahit olurken beri taraftan en temel insani gereklerinden mahrum kalmış insan topluluğunun içindeki durumu gözlemliyoruz. Bu ne yaman çelişkidir.
Türkiye Cumhuriyeti birçok alanda olduğu gibi Kara Kıta Afrika’ya yardım konusunda da çok iyi bir tavır sergiledi. Cumhurbaşkanından Başbakanına, bürokratından sanatçısına tüm ülke halkı yardım kampanyasında aktif rol üstlendiler. Birçok iş adamı dudak uçuklatacak yardımları açlık sınırındaki Âdem Peygamberden kardeşimiz olan bu biçarelere gönderdiler. Hatta beş yaşlarındaki bir kız çocuğu cebindeki harçlık ve oyuncak bebeğini de yardım filosuna teslim etti. Şükürler olsun ki çok güzel bir nesil geliyor. Hiç görmediği ve belki de hiç göremeyeceği insanlara fıtratının gereği olarak yardım eli uzatabiliyor bu çocuk.
Burada basının da üzerine büyük bir görev düşmekte. Benim çocukluğumda da zaman zaman Afrika kıtasındaki kuraklık ve açlık durumları televizyonlara yansırdı. Ama o dönemler tek kanallı devlet televizyonu olduğu için çok fazla göze çarpmazdı bu tür haberler. Ancak devir değişti ve binlerce dijital kanal evlerimizde. Üstelik internet ve mobil telefonlar sayesinde dünyanın bir yerindeki olay anında haber olabiliyor. İşte tam da bu nokta da basın devreye giriyor. Eğer bu gün güzel ülkemin güzel insanları bu yardım çığlığına ses veriyorlarsa bunda basının hakkını teslim etmemiz gerekir.
Bir gazeteci vardı. Pulitzer ödüllüKevin Carter (13 Eylül 1960 - 27 Temmuz 1994. Bir fotoğraf çekmişti. Birleşmiş Milletlerin yardım kampanyasına ulaşmak için yola çıkan kafilede dört beş yaşlarındaki bir çocuk tükenmiş ve yere çökmüştü. Hemen yanı başında da leşle beslenen bir Akbaba çocuğun ölmesini bekliyor. Bu fotoğraftan sonra Akbaba uçmuş ancak çocuğun durumu hakkında bir bilgi yok. Çektiği fotoğraftan sonra dünya Afrika Kıtasına sessiz kalmamış ve yardım kampanyaları düzenlenmişti. Genç gazeteci Kevin prestijli ödül Pulitzer’i kazanmıştı bu kare sayesinde. Ancak çok geçmeden kendisine eleştiriler gelmeye başladı. Bu çocuğu Birleşmiş Milletlerin yardım çadırına niye taşımadın diye. O sıralar gazetecilere salgın hastalıklardan ötürü yerel gruplarla temasa geçmeyin diye kesin bir uyarı varmış. Kevin de bu uyarıya uymuş ve düşen çocuğu kaldırmamış. Ancak bu savunma gazetecinin içinde hep bir burukluk yaşamasına sebep olmuş. O çocuğa ne olmuştu, niçin yardım etmemiştim diye ve bir gün kamyon içinde egzoz gazıyla intihar etmiş.
Evet, sevgili Dostlar, basın sayesinde bu gün Afrika’ya yardım eli uzanıyor. Duyarlı bir meslektaşımız olan Kevin Carter dünyanın en önemli ödüllerinden biri olan Pulitzer’i bir kare ile yakalayabiliyor. Bu kare sayesinde milyon dolarlar toplanabiliyor ama sonrasında yaşananlar bu kişinin intiharına da sebep olabiliyor. Bugün aramızda çok varlıklı insanlar var. Bu kişilerin servetleri büyük ihtimalle ve iyi niyetimizle helal kazançtan dolayı olmuştur ve bizim arkaik düşüncelerle servet düşmanlığı yapmak gibi bir ilkelliğimiz olamaz. Ancak bu dünyadan göçüp giden en zengin insan bile bir çift çorabını da öte âleme götürememiştir. Servetlerinden bir kısmını bu biçare insanlara göndermeleri binlerce çocuğun ve annesinin hayatta kalmasını sağlayabilecektir. Göndermemekte de hürdürler. Kimse bir şey diyemez. Ama Kevin vicdanının sorgulaması sonucu yapabilecekken yapmadığı bir durumdan ötürü hayatına son verdi. Çünkü o duyarlı bir kişiydi. Kendince görevini yapmıştı ama o çocuğun durumunu soranlara bir şey diyemiyordu. Zengin insanda kendini çok fazla rahat hissetmesin. Aradan aylar yıllar geçer ve bir gün kendine sorar acaba ben de bu insanlara yardım eli uzatsaydım bu gün ölmüş olan birçok insan ölmemiş olabilir miydi diye. Kevin sordu ve dayanamadı. Sayın çok zengin ağalar, beyler peki siz dayanabilecek misiniz?
Pulitzer ödüllüKevin Carter bu kare sayesinde ünlü olmuş ve yine bu kare yüzünden intihar etmişti