Bölgemizde büyük acılar yaşanırken düğün eğlencelerine katılmak bana çok ağır geliyordu. Hele bir de havai fişekler patlatıp, gece yarılarında araç konvoyu ile tur atılmasını hazmedemiyordum. O nedenle aylarca hiçbir düğüne katılmadım.

Geçtiğimiz günlerde biraz da mecburiyetten kısa süreli olarak bir düğüne katılmıştım. Düğünde yine o bildik israfa tanık oldum. Açlık sınırında yaşam süren Batman’daki Suriyeliler gerçeğine hep dikkat çekiyorum.

Sadece kentimize sığınan Suriyeliler açlık sınırında yaşam sürdürmüyorlar. Cizre, Nusaybin başta olmak üzere iç göç mağduru yüzlerce aile kentimizin varoşlarında yaşam mücadelesi veriyor…

Ne yazık ki bu Kurban Bayramı sürecinde (bayram öncesi ve sonrasında) sayılı ailelere yardım ulaştırabildik. Ağırlıklı olarak kurban etini gönüllü olarak dağıttım.

Suriyelisi, Nusaybin ve Cizrelisi hangi ailenin kapısını çaldıysam, dramlarla karşılaştım. Kelimenin tam anlamıyla açlık sınırında yaşayan savaş mağduru ailelere iyi bir yardım sağlayamamanın üzüntüsünü hep yaşadım…

O düğünde de mağdurları, mahrumları, mazlumları düşündüm. Çöp poşetine dökülen kavurma dahil nice yemekler gerçeğini izlerken, yarı aç geceleyen o mazlumlar geldi gözlerimin önüne…

Çöpe dökülen yemeklerle yüzlerce ailenin geçimi sağlanabilir. Her gece pek çok düğün salonunda bu israflar yapılıyor. Bir organizasyonla temiz yemekler toplanıp sığınmacılara ulaştırılamaz mı diye düşüncelerim var…

Bazen inzivaya çekilip, bütün dramlara gözümü kapatmayı düşünüyorum. Ancak inancım buna izin vermiyor. O yemeklerin hesabını veremeyiz. Yine yanıbaşımızda açlık sınırında yaşam süren mahrumları düşünmeden geçireceğimiz bir hayatın boş olduğunu, vebal altında olduğumuzu belirtmek isterim.

Düğünlerden söz etmişken, daha önce yaptığım, ancak gereken yankıyı yapmayan kadın hakları konusundaki düşüncemi bir kere daha kamuoyuna sunmak istiyorum:

KADINLAR, GELENEKLERE KURBAN!..

Bölgemizde ve kentimizde kadınların maruz kaldığı kimi uygulamalara oldum olası isyan etmekteyim.

Daha çocukluğumdan beri kadınların ikinci sınıf insan muamelesi gördüğüne olan inancımı her zaman aile içinde ve çevremde dillendirmekteydim…

Görüşümü her dillendirdiğimde birilerinin, ‘toplumu sen mi değiştireceksin?’ sözleriyle karşılaşıyordum…

Toplumu sadece benim değiştirmem mümkün değildir. Ancak hak sözü her zaman söylemeyi de görev biliyorum.

‘Erkek egemen toplum’ diyorlar ya, tamamen katılıyorum. Maalesef kadınlar konusunda tam bir erkek egemen toplum gerçeğimiz söz konusu. Bugün bu konuda çok açık ve net eleştiriler yapmayı görev biliyorum.

Değerli Okurlar, Dinimizin asla tasvip etmediği, hoş görmediği ancak geleneklerin egemen olduğu anlayış nedeniyle açıkça ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlar gerçeği söz konusudur. Ve ben buna tahammül gösteremiyorum…

Bu gidişata ‘dur’ dememiz gerekiyor. Herkes sorumluluk bilinciyle hareket ederek, süregelen yanlışa karşı çıkmalıdır. Çünkü bu haksızlığın dinimizde yeri yok. Sadece geleneklerle ilgili bir durum söz konusudur.

Hayatın her alanında kadınların ezildiğini gözlemliyorum. Zaten feminist hareketin de etkiye karşı tepki olarak geliştiğine inanıyorum. Eğer kadınlara haksızlıklar yapılmasaydı, kadınların hakları diyecek kimse olmayacaktı.

Sözün hemen burasında bu konuda din alimlerimizin sorumlu olduğunu ifade etmek istiyorum…

Evet, şeyh, melle, müderris, feki, imam ne denilirse denilsin, tüm din alimlerinin sorumluluğu söz konusudur…

Kadınların ikinci sınıf insan muamelesi gördüğüne tanıklık eden din alimlerimizin duruma seyirci kalmaması gerekirdi. Ancak, hep seyirci kaldılar…

‘Din yerine gelenekler topluma egemen olurken’, alimlerimiz süreci hep izlemekle yetindiler…

Belki bazı hutbe ve vaazlarında kadınların haklarına dikkat çekmişlerdir. Ancak pratik yaşama müdahale etmediler… Sorunun adını koyarak tepki geliştirmediler…

Alimlerimiz, ‘Siz neye dayanarak kadınları eziyorsunuz?’ diyerek, gelenekçi anlayışa meydan okumadılar…

Eğer yapılan yanlışa karşı çıksaydılar, zaten durumumuz böyle olmayacaktı… Neden mi söz ediyorum?

DÜĞÜNLER VE KADINLAR!..

Misal olarak yöremizde yapılan düğünlerden söz edeyim. Oldum olası istisnasız bütün düğünlerde yemek önce kimlere veriliyor? Sorumu ben cevaplayayım; tabi ki erkeklere veriliyor…

Neden? İşte bu nedenleri sorgulamalıyız…

Köy düğünlerinden de biliyorum, erkeklerin yemek yemesi için daha uygun ortamlar hazırlanırken, örneğin onlar için döşek ve minderler serilirken, kadınlar görmezden geliniyordu. Yemek servisi önce erkeklere yapılırken, birçok düğünde tanık olduğum gibi bazen kadınlara yeteri kadar yemek bile kalmıyordu…

Bu durum günümüzde de değişmemiştir. Gelenek halen berdevamdır…

Kimse ortaya çıkıp şu soruları sormuyor: “Niye her zaman önce erkeklere yemek servisi yapılıyor? Neden kadınlara bir kez olsun öncelik verilmiyor? Neden onların yanındaki çocukların bağırtıları, ağlamaları dikkate alınmıyor?”

Evet, duyarlı bir insan hakları savunucusu olarak buradan sormak istiyorum; kadınlar ikinci sınıf insan mıdır? Neden onların da haklarını gözetmiyoruz?

Maalesef acı gerçek sürüyor. Düğün yemeklerini bir yana bırakın, ikram edilen pasta ve içecekler için de gelenek değişmemiştir.

Yine öncelik erkekleredir…

Kadınları ve onları çevreleyen, bakmakla zorunlu oldukları çok sayıda çocuk gerçeğine rağmen gelenek değişmemektedir…

Batsın bu gelenek…

Pasta ve içecekler önce kadınlara servis edilse, kıyamet mi kopacak?

Onların çevresinde ağlayan, gözleri giden tabaklara takılmış küçük çocukları gördükçe, hiçbir düğün ikramından zevk alamıyorum. Basit gelebilir ama, bunu önemli bir insan hak ihlali ve ayrımcılık olarak değerlendiriyorum.

Bazen kendi kendime, ‘Önce kadınlara servis yapmayan düğünlere gitmeyeceğim’ diye yemin etmek istiyorum. İnanın pek çok düğünü protesto etmek istemişimdir. Tepkimin ufak bir yankı yapmasına inansam, yarından tezi yok pek çok düğünü protesto edebilirim…

Ama galiba bu yolu denemek gerekiyor. Kadınların haklarına dikkat çekmek, bu kahrolası geleneği yıkmak için galiba bu radikal kararı almamız lazım…

Ey davet edilen düğün yemeklerinde kendilerine hürmet edilen, baş taraflarda oturtulan, altlarına minder ve döşekler serilen saygıdeğer din adamlarımız; melle, feki, şeyh, üstad ve müderrislerimiz; sözüm sizleredir: kadınlar ikinci sınıf insanlar mı? Onlara reva görülen bu zulmün dinde yeri var mı?

Ben, acizane olarak ‘yok’ diyorum…

Kim ‘var’ diyorsa, buyursun delil göstersin…

Madem dinimizin adalet anlayışına zıt bir yaklaşım söz konusu ve kadınlar eziliyor. Şu halde susmayın ve bugüne kadar sustuğunuz artık yeter…

Sesinizi yükseltin. Toplumu uyarın ve insafa davet ediniz. Kadınlara yapılan zulme seyirci kalmayınız…

Hepimize de aynı çağrıyı yapıyorum. Kadınlara yapılan zulme seyirci kalmayalım. Kadınlar, geleneğe kurban ediliyor. Bu gelenekleri yıkalım. Çünkü bu geleneğin dinde yeri yok. Çünkü bu gelenek kadını eziyor, kadına zulmediyor.

Unutmayalım; zulme seyirci kalmak, zulmü onaylamaktır…