Ülkemiz genel olarak tehlikeli fay hatları üzerindedir. Bu gerçeği neredeyse ilkokul çocukları da biliyor. Yaşanan sayısız büyük depremlerde on binlerce insanımızı yitirmişiz…

Her büyük deprem sonrasında bilim insanları, depremsellik gerçeğine dikkat çekip, acil önlem alınmasının gerekliliği konusunda ahkâm kesiyorlar…

İyi de dikkate alan var mı?

Bilim insanları, sürekli olarak; “Çürük zeminlere bina yapılmaması gerekir. Aslında depremler değil, ihmaller öldürüyor. Deprem yönetmelikleri herkes için çok önemli. Bu konularda toplumun tüm kesimleri bilgilendirilmeli” diyorlar…

Peki, bunu kime söylüyorlar?

Çanakkale’de önceki gün en büyüğü 5.3 olan bir deprem yaşandı. Kızılay Genel Başkanı, 313 evin yıkıldığını açıkladı…

Japonya’da 6-7 şiddetinde depremler sıklıkla yaşanırken, bazen yapıların hasar görmediği konusunda haberler okuyoruz…

JAPONLAR UZAYLI MI?..

Bu ifadelerimi okuyacak olan bazı okurlarımın, “Türkiye ile Japonya’yı neden kıyaslıyorsunuz ki?” diye soru soracaklarını adım gibi biliyorum…

Neden kıyaslamayalım?

Japonlar dünyalı değil mi?

Onlar uzaydan mı geldi?

Onlar da bizim gibi insanlar değil mi?

Neyimiz eksik?

İkinci Dünya Savaşında iki atom bombası yemiş, tsunamilerle sürekli boğuşan o minik insanlardan kendimize dersler çıkarmamız gerekmez mi?

Depremleri ve sonrasındaki yıkımları, ölümleri bir kader gibi yorumlayanları sorgulamayacak mıyız?

Googlede sorgularken hemen şu ifadeler karşımıza çıkıyor: “Türkiye dünyanın aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer alır. Bazı büyük şehirlerimizin 1. Derece deprem bölgeleri üzerinde kuruldukları, nüfusumuzun yarıdan fazlasının bu sahalarda yaşadığı bir gerçektir. Türkiye, deprem riski açısından dünyanın en önde gelen ülkelerindendir. Depremlerin oluşturacağı hasarları azaltmanın en etkin iki yolu depreme dayanıklı yapılar inşa etmek ve toplumu depreme karşı eğitmektir.”

Bu bilgiye herkes ulaşabilir. 1999 yılında Marmara depremi sonrasında depremlerin değil, binaların, yapıların yıkım ve ölüm nedeni olduğu konusunda sürekli haberler okuduk, izledik. Depremler için vergiler de ihdas edildi. Ancak Çanakkale depremi gösteriyor ki durumumuz içler acısı…

Bütün Marmara bölgesi ve özellikle İstanbul’da çok büyük deprem yaşanacağı konusunda bilim insanları uyarmaya devam ederken, 5.3 şiddetindeki depremde yaklaşık 30 köyümüzdeki taş yapılı evler yıkılıyor…

5.3 şiddeti ile 313 ev yıkılıyorsa, Allah korusun 7 şiddetindeki depremi düşünmemiz gerekmez mi?

Sadece Marmara ve İstanbul özeli deprem tehdidi ile karşı karşıya değildir. Batman’ımız ikinci derece deprem kuşağında olmasına karşın, çok büyük risk altındadır…

Maalesef gerekli tedbirleri almıyoruz. Tedbir almadığımız gibi son yıllarda çok katlı binalar yükseltiyoruz…

Bu köşede yıllarca deprem ve zemin sorunlarımıza dikkat çekip durdum. Bilim insanlarının Batman’da yaptıkları önemli toplantı, panel, sempozyumlardaki uyarılarını köşeme taşıdım…

Ne yazık ki hiçbir zaman dikkate alınmadım…

İlla yıkıcı bir depremi yaşamamız mı gerekiyor ki sorun gündemimize girsin?..

Bakınız, Elazığ’daki 6 şiddetindeki deprem sonrasında bu köşede nasıl değerlendirme yapmışım: ‘Evet, 6 şiddetinde bir deprem yaşandı. Şili’de 8,8 şiddetinde deprem yaşanıp, dünyanın ekseni kayıyor; orantıya vuracak olursak ölü sayısı ve yıkımı biz daha fazla yaşıyoruz…

Acaba neden?

Deprem mi, ihmal mi can alan, yıkıma neden olan diye düşünmek gerekmez mi?

Bakınız, Elazığ kırsalı merkezli depremde, 50’den fazla insanımız yaşamını yitirdi, bir o kadar insanımız yaralandı. Yazımı kaleme aldığım saatlerde verilen bilgiler böyleydi. Japonya veya dünyanın büyük deprem yaşamış ülkelerinde 7 şiddetindeki depremler can almaz iken, benim köylerim yerle bir oluyor.

Kim buna ‘kader’ diyebilir?..

Hayır hayır kendimizi aldatmayalım. Deprem değildir can alan ve yıkım yaratan…

Cehalettir, geri kalmışlıktır, sorumsuzluktur, sahipsizliktir söz konusu olan!..

Elazığ köylerinden yükselen hawar ve ağıtlar yürek yaktı. Hele o görüntüleri izlerken kahroldum…

Bu köşede geçmiş yıllarda açıkça yazdım; köylerimiz hala taş devrini yaşıyor diye...

Köylerimiz gerçekten de taş devrini yaşıyor. Taş, kerpiç ve toprak damlı evler dünyanın neresinde kalmış?

Elazığ depremi bu gerçeği gözler önüne serdi. Benim bölgemde insanlarım hala kerpiçten ve toprak yığma yapılardan oluşan evlerde yaşamını sürdürüyor.

21. yüzyıla yelken açan dünya gerçeğine aykırı bu durumu sorgulayan yok…

Şu gerçeği bilelim; deprem kader değil, önlem alınırsa canlar yitirilmeyecek. Ama taş devrini sorgulamadığımız müddetçe de her deprem sonrasında ağıtlar yakmaya devam edeceğiz…’

Yıllar önce bu değerlendirmeyi yapmıştım. Çanakkale kırsalındaki köy evlerinin içler acısı haline baktığımda, sadece bölgemizin taş devrini yaşamadığı gerçeğini gözlemledim…

Çanakkale’de taş duvarlı evler 5.3 ile yıkılıyor, insanlarımız açıkta kalıyor. Yetkililer, uzmanlar ’15 gün boyunca sakın evlerinize girmeyin’ diye uyarılarda bulunuyorlar…

Batman gerçeği ile ilgili değerlendirmemi inşallah yarın ki yazımda yapacağım.

Devamı yarın