Krikor Zohrab, Taniel Çubukkâryan,Rupen Zartaryan, Ardaşes Harutünyan, Adom Yârcanyan,Rupen Çilingiryan, Dikran Çöğüryan, Diran Kelekyan,Tlgadintsi, Yervant Sırmakeşhanlıyan ve niceleri 24 Nisan 1915 tarihinde alınan bir kararla tutuklandılar ve öldürüldüler. 24 Nisan'da Dahiliye Nazırı Mehmed Talat Bey, Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşlarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması ile ilgili 24 Nisan 1915 kararlarını aldı. 24 Nisan hadisesi, İtilaf ordularının Çanakkale'ye çıkarması beklendiği ve İstanbul'un düşman eline geçeceğini öngörülerek Osmanlı sarayı ve hükümetini Eskişehir'e taşıma hazırlıklarının yapıldığı günlerine denk geliyordu. Bu kararı takip eden birkaç aylık dönem içerisinde değişik kaynaklara göre tutuklanıp sürülen aralarında siyasi militanlar, milletvekilleri, tanınmış yazar ve şairler, sanatçılar, din adamları ve işadamların da bulunduğu 290 ile 2345 kişi vardı. Sürülenlerin çoğu sürgünde öldü veya öldürüldü.
Ancak olaylar bununla bitmedi elbet. Daha sonra gelişen olaylar neticesinde sayıları 1 ile 1,5 milyon arasında Ermeni kökenli vatandaş uygulanan sürgün ve saldırılar neticesinde yaşamını kaybetti. Bu olay öylesine bir hal aldı ki Ermenilerin yaşam yurtlarında kimseleri kalmadı. Kalanlar da ya kendilerini gizlediler veya din değiştirip toplum içinde kaybolmaya çalıştılar. Bu nedenle bu işin başlangıcı olan 24 Nisan tarihi Ermeniler tarafından Ermeni soykırımını anma günü olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı devleti döneminde gerçekleşen bu olayların sonucunda ortaya çıkan sonuç günümüzde birçok devlet tarafından soykırım olarak ifade edilmekte ve kabul edilmektedir. Türkiye ise bu tanımlamayı kabul etmemektedir.
Bu sene Çanakkale savaşının 100. Yıldönümü. Aynı zamanda Ermenilerin soykırım olarak kabul ettikleri tarihin de 100. Yıldönümü. Bu nedenle Türkiye cumhuriyeti hükümeti 23-25 Nisan tarihleri arasında bir çok ülkenin devlet başkanı, başbakanı, Meclis başkanı ve bakanlarının davet edildiği bir etkinlik düzenledi. Amaç dikkatleri Ermeni soykırımından çok Türkiye’ye ve Türkiye tezlerine çekmek. Ama bunun dünya kamuoyu tarafından farklı değerlendirildiğini görmek o kadar zor değil. Çünkü aynı tarihte Ermenistan Hükümeti de etkinlik düzenliyor ve ülkeleri Ermenistan’a davet ediyor oldu.
Türkiye’deki anmalara yaklaşık olarak 70’ten fazla ülke katılım gösterdi. Soykırım meselesinde Türkiye’nin elindeki tek iyi durum ise Amerika Başkanı Barack Obama’nın “Soykırım” sözcüğünü telaffuz etmemesi oldu.
Olaya neresinden bakarsak bakalım bir insanlık trajedisi ile karşı karşıya bulunmaktayız. İster devletin vermiş olduğu fermana dayanılarak olsun, ister süren ve savaşlardan dolayı içeride halkların birbirini yok etmesi durumundan kaynaklansın ortada bir gerçek var ki o dönemde şimdiki Türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde kalan gayrimüslim halklar sürgün edilmiş ve yok edilmişlerdir. Bunca kaybı yoldaki durumlara ve hastalıklara bağlayarak izah etmenin pek inandırıcı bir yöntem olmadığı açık. Zaten o dönemdeki nüfus yapısı ile günümüzdeki durumu karşılaştırdığımızda da durum net olarak ortaya çıkıyor.
Her 24 Nisan geldiğinde günlerce sürecek “Soykırım” açıklamaları nöbetine tutulmaktansa gerçekleri gün yüzüne çıkaracak çalışmalar içerisine girmek daha mantıklı bir yol olarak görülmektedir. Bunun da yolu Ermenistan ile olan ilişkilerin normalleştirilmesinden ve karşılıklı olarak helalleşmekten geçmektedir. Evet, adı geçen dönem içerisinde gayrimüslim insanlara karşı bir zulüm politikası uygulanmış ve bu insanların kökleri kurutulmuştur! Ancak aynı dönem içerisinde gayrimüslim yurttaşların bir kesiminin yaptıklarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Özellikle Rusya ile sınırdaş olunan bölgelerdeki saldırılarda ölen müslümanların varlığı da unutulmamalıdır. Rusya’nın Bitlis’e kadar ilerlediği dönemde meydana gelen olayların diğer gelişmelerden azada ele alınmaması gerektiği de açık.
Osmanlının sıkıştırıldığı birinci dünya savaşı döneminde kaleyi içten fethetmeye çalışan güçlerin yaptıkları ve yarattıkları sonuçlar ile ittihat ve terakki cemiyetinin Osmanlıyı sürüklediği durum sonuç itibariyle Osmanlının yok olmasına içindeki insanların da soykırıma uğramasına neden olduğunu söylemek mümkündür.
Bu nedenle bu dönem üzüntülerin had safhaya çıktığı dönemlerden birisidir. Devleti ve toprakları koruma ve kurtarma adına uygulanan yanlış politikalar yıllarca birlikte yaşamış olan halkların arasına nifak tohumları serpmiş ve insanların biri birlerini yok etmesine neden olmuştur. Sonuçta bu politikaların ve politikacıların öngörüsüzlükleri nedeniyle hem halklar yok olmuş hem devlet yok olmuştur. Bu gerçeği görmeden sonuca varmanın imkanı yok. Bu gerçekle yüzleşmekten başka da çare yok. Osmanlının bitirdikleri Osmanlının bitmesine de sebebiyet vermişlerdir. Olaylar bu şekilde sonuçlanmış ise herkes yaptıklarının hesabını vicdani olarak vermelidir. Osmanlı yok ettiklerinin hesabını vermeli, Osmanlıya yok edenler de kendi hesaplarını vermelidir.