24 Kasım öğretmenler günü olarak kutlanan bir gün. Bu gün vesilesi ile öğretmenlerimizi bir kez daha hatırlama,onlarla mümkünse bağlantı kurup hal ve hatırlarını sorma imkanına sahip oluyoruz.
Sosyal alanda ise bugün dolayısı ile öğretmenlerimizin ve eğitim sistemimizin eksiklik ve aksaklıklarını dile getirmeye çabalamaktayız.
Öğretmensiz bir dünyanın düşünülemeyeceği artık bütün çevreler tarafından kabul edilmiş bir durumdur. Çünkü toplumu ve birlikte yaşamayı öğretenler onlar. Karşılıklı hak ve hukuku öğrenmemizi sağlayan onlar. Esas olan paylaşımcılık olduğu,güce göre egemenlik kurmanın haksızlık içerdiğini belirten ve öğreten de onlar. Bütün bunlara rağmen eğer eksiklik ve aksaklar yaşanıyorsa sorun bize öğrettikleri ilkeleri yaşama geçirmememizden kaynaklanmaktadır.
Bunca ağır sorumluluk altında kıvranan, toplumun eğitimi ve sağlıklı ilerleyişi konusunda saçını süpürge eden gözlerine kör eden öğretmenlerimizin durumu nicedir diye sorduk mu?
Öğretmenlerimizin hem çalıştıkları kurumları, hem sosyal konumları ve örgütlenmeleri hem de ekonomik konularda sıkıntıları var. Biz de hem onları anmak hem de sorunlarını yetkili ve etkili kesimlere ve iktidara aktarmak için fikirlerimizi paylaşalım istedik.
Birincisi Milli Eğitim Bakanlığının uyguladığı yönetim ve eğitim müfredatı konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Çünkü iktidarlar artık kendi dünya görüşleri doğrultusunda sisteme müdahale etme eğilimine girmiş bulunuyorlar. Çıkarılan ve eğitimde kullanılan ders kitaplarındaki bilgi eksiklikleri ve yanlışlıkları karşısında eğitimciler de çaresiz kalmaktadır. Durum sadece bundan ibaret değil. Bir de okulların yetersizliğinden kaynaklanan yer sorunu var. Öğretmenler ortalama 38-40 öğrenciden oluşan sınıflarda eğitim ve öğretim hizmetlerini yürütmek zorunda kalıyorlar ki bu da başarı durumunu olumsuz etkiliyor. Her öğrenci ile ayrı ayrı ilgilenmek zorunda kalan öğretmenler ders saatinde bunu gerçekleştirme imkanına sahip olamıyor. Bu durum eğitimcinin onca çabasına rağmen istenen eğitim ve öğretim kalitesini yakalayamamasına yol açıyor. Doğal olarak bu da öğretmeni rahatsız ediyor.
Durum sadece bundan ibaret değil elbet bir de yönetici sıkıntısı var. Son dönemlerde gazete haberlerine de konu olan yönetici atamaları eğitimcilerin asıl meselelerini bırakıp bu konudaki çekişmelerin içerisinde yer almasına neden oluyor. Çünkü uygulamaya konan yönetici seçimi ve atanması konusu adil görünmüyor. Adil bir yönetim olmayınca da taraftarlık baş gösteriyor ve bu eğitim ve öğretim faaliyetlerine olumsuz yansıyor.
Durum sadece bununla da kalmıyor. Bu alandaki örgütlenme ve hak arama konusunda da çok başlılık mevcut. Çok sayıdaki sendikanın hem yetki alma konusundaki çekişmeleri hem de yetki alan sendika yönetimlerinin hem fikir olma konusundaki sıkıntıları nedeniyle eğitimciler kendi haklarını alma ve koruma konusunda sıkıntılar yaşamaktadırlar. İktidara yakın sendikaların iktidarla işbirliğine yönelmeleri ve bu alanda ortak hareket etmeleri karşılığında yönetim kademelerinde etkin olmaları diğer eğitimcilerin haklarını koruma konusunda sıkıntılara neden oluyor. Bu nedenle de eğitimciler bir araya gelerek sıkıntılarını dile getirme ve çözme yerine birbirlerine karşı mücadele etmekle enerjilerini heba etmektedirler.
Bu çelişkili durum aynı zamanda eğitimcilerin sosyal durumlarının zayıflamasına ve ekonomik durumlarının da yetersizliğine neden oluyor. Son dönemlerde bu konu ile ilgili olarak ortaya çıkan tartışmalar kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Büyük bir sorumluluk altında görev yapan öğretmenlerin ekonomik sıkıntı içerisinde olmamaları gerekmektedir. Çünkü mide sorunları ile boğuşan bir insanın enerjisini işine vermesi de pek mümkün olmuyor. Son kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki memurların büyük çoğunluğu kredi borçlusudur. Bu sınıfın içindeki ağırlıklı bölüm de öğretmenlerimizden oluşuyor.
Bu nedenle 24 Kasım öğretmenler günün de öğretmenlerimizi hatırlarken onların siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki rollerini ve konumlarını da gözden geçirmekte fayda var. Konuşma hakkı bulunmayan, toplumda söz söyleme konumu zedelenmiş ve ekonomik olarak kendine yetemez duruma getirilen bir sınıfın toplumun inşasından sorumlu olması ne kadar sağlıklı bir sonuç doğurur?
Eğer toplum inşasını öğretmenlerimize yüklemiş isek onu göre de onlara özgürlükler tanımak zorundayız.
Söz hakkı olmayan bir öğretmen öğrencilerine özgürlükler konusunda nasıl öncü olacak?
Sosyal konumu zedelenmiş bir öğretmen öğrencilerine örgütlü toplum olmayı nasıl öğretecek?
Akşama ne yiyeceğini hesaplayan, kantindeki çayı bile sayı ile içen bir öğretmen bu ekonomik koşuluyla nasıl sağlıklı bir eğitim verecek?
Biraz da bu konuları düşünsek sanırım öğretmenlerimizi daha iyi bir şekilde anmış olacağız!