Dünyada çocuk bayramı kutlayan ender ülkelerin başını çeken bir ülkedir Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Bu özelliği ile de haklı bir gurur taşıyor ve yaşıyor. Her yıl dünyanın değişik ülkelerinden davetli olarak ülkemize gelen dünya çocukları da bu temsiliyetin bir parçası olarak bu sevince ortak oluyorlar.
23 Nisan aslında Türkiye’de yaşayan, Türkiye cumhuriyeti devletini vatandaşlık bağı ile bağlı olan insanlar ve yurttaşlar için aynı zamanda kurtuluşun da sembol günlerinden biri. Mustafa Kemal ve arkadaşları 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu ilan ederken aslında aynı zamanda milletin esaretten kurtuluşunu da ilan etmiş oldular. Bu meclis olmasaydı bu cumhuriyet de olmayacaktı bu çok açık.
Bu nedenle halk iradesinin temsiliyeti olan meclise de cumhuriyete de sahip çıkmak kollamak ve korumak gerekiyor.
İlkesel duruş budur. Ancak bu ilkesel duruş içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle eleştiriye de açıktır. Çünkü her ne kadar söylem ve duruş böyle olsa da pratiğin böyle olmadığını cumhuriyetin tarihini takip edenler çok iyi bilmektedirler.
Çünkü birçok uygulamada halk iradesinin temsiliyetini taşıyan genç meclis ve cumhuriyet uygulamada sırtını dayadığı cumhura birçok haksız uygulamada da bulunmuştur. Bu uygulamalar nedeniyle çıkan ayaklanmalar, bu ayaklanmaların bastırılması ve bu süreçte uygulanan kanun ve nizamın hiç de kitaplarda yazıldığı gibi kahramanlık destanlarından ibaret olmadığı da biliniyor.
Gerek 1923–1945 Dönemlerinde ülkemizde yönetim ve devlet adına yürütülen uygulamalar gerekse ikinci dünya savaşından sonra çok partili döneme geçilmesi çalışmaları sırasında yaşananlar hala genç cumhuriyetin savunulamayan uygulamaları olarak ortada durmaktadır.
Cumhuriyet ve ülke bu güne kadar gelirken çok badire atlattı çok can yaktı ama kendini yaşatma konusunda da başarılı oldu. Oysa cumhuriyetten beklenen tıpkı bayram gibi sevinç kaynağı olmasıydı. 23 Nisan bu dönemin bayram olarak kutlanan günlerinden biri, bir de cumhuriyet bayramı var elbet.
Cumhuriyetin tek sorunu şüphesiz kuruluşu sırasında karşılaştığı sorunlar değil. Bir de Osmanlıdan kendisine kalan miraslar var. Birinci Dünya savaşı öncesi, savaş sırasında ve savaştan sonra meydana gelen birçok mesele hala sorun olarak durmaya devam ediyor. Bunlardan birisi de 24 Nisan 1915 tarihinde Ermenilerin karşı karşıya kaldıkları durumdur. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan Ermeni vatandaşların o dönemlerde ortaya çıkan olaylar nedeniyle yerlerinden yurtlarından edilerek sürgün edilmeleri ve bu sürgünler sırasında çoğunun yaşamını yitirmesi ortaya bir soykırım tartışmasını da çıkarmış bulunmaktadır. Bu gün artık birçok Avrupa ülkesinde Ermenilerin 1915 tarihinde uğradıkları haksızlığın soykırım olarak kabul edilmemesi bile suç sayılmaktadır. Bu konuda değişik davaların açıldığı konuya takip edenler tarafından da bilinmektedir.
Bu nedenle her yıl Nisanın yirmisinden sonra gerilimli günler geçirmeye başlanır. 23 Nisan bayram olarak kutlanırken 24 Nisan anması ise bir hüzün olarak ortada durur. Yani özcesi bu topraklarda 23 Nisan Bayram iken 24 Nisan dram olarak karşımızda duruyor.
Her ülkenin bayramları da acıları da var. Bu yaşamın bir gerçeği ancak Ermeni Soykırımı meselesinin artık bir tartışma ve polemik konusu olmaktan çıkması gerekiyor. 1915 olaylarının yanlışları ortaya çıkarılmalı ve hak mahrumiyetine uğrayanların hakları iade edilmelidir. Gerçekleri kabul etmemek gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Buna mukabil 1915 olayları üzerinden sonu olmayan maceralara sürüklenmeye çalışmak da çok mantıklı bir girişim değil. Bu konunun hükümetler nezdinde ele alınması ve bir sonuca bağlanması gerekiyor. Yok, saymak da varsayıp bunun üzerinden politik sonuçlara varmaya çalışmak da sonuca etki etmiyor.
Bu nedenle Türkiye Ermenistan arasında başlatılan görüşmelerin her türlü politik baskıdan uzak bir şekilde sürdürülmesi ve 1915 olaylarında katledilen, sürülen, mağdur edilen insanların haklarının kabul edilmesi gerektiği açıktır.
1915’te yaşananları geri çevirmenin, eski haline getirmenin mümkün olmadığı açık. Önemli olan bundan sonra böyle acı olayların olmasının önüne geçilmesi ve insanlığın bundan bir ders çıkarmasıdır. Bayramlara evet ama dramlara hayır denmesidir. Çünkü her dram tarihi ile karşılaştığımızda insanlık kan ağlıyor. Bu Ermeni soykırımında da, Halepçe’de de, Nagazaki de de, Suriye’de de, Irak’ta da Myanmar’da da böyle…